(...) Dinsel jargonda ev, insan kalbi için en sık kullanılan mecazlardan birisidir; lâ ilaha illallah, "Allah'tan başka ilah yoktur" anlamındaki kelme-i tevhidin ilk sözcüğü olan "lâ süpürgesi"yle sürekli temizlenmesi gereken bir yerdir. Ev temizlenip içinde dinsel olmayan hiçbir toz kalmadığında dulcis hospis animae, "ruhun hoş misafiri" girip o eve yerleşebilir. Bağdatlı sûfi Hüseyin en-Nûrî (ölm. 907) bu mecazı kullanmıştır; Mevlânâ da Mesnevi'deki (M I: 3068-75) meşhur hikâyelerinden birisinde şöyle der:
Birisi gedi, bir dostun, bir sevgilinin kapısını çaldı. Sevgilisi içeriden "Ey güvenilir kişi, kimsin?" diye selendi.
Kapıyı çalan "Benim" deyince, sevgili "Git" dedi. "Senin için içeri girme zamanı değildir. Böyle bir manevi nimetler sofrasında ham kişinin yeri yoktur."
Ham kişiyi, ayrılık ve firak ateşinden başka ne pişirebilir? Nifaktan, iki yüzlülükten onu ne kurtarabilir.
O zavallı adam kapıdan döndü, tam bir yıl yollara düştü, sevgilisinin ayrılığı ile yandı, yakıldı.
O yanık âşık ayrılık ateşi ile pişerek döndü geldi, dostunun evi etrafında yine dolaşmaya başladı.
Ağzından sevgiliyi incitecek bir söz çıkmasın diye, yüzlerce korkuyla yüzlerce defa edebi gözeterek kapının halkasını vurdu.
Sevgilisi içerden "Kapıyı çalan kimdir?" diye bağırdı. Adam "Ey gönlümü almış olan! Kapıdaki sensin" cevabını verdi.
Sevgilisi "Madem ki şimdi sen bensin, ey ben olan, benden ibaret olan, içeri gir. Bu ev dardır. Bu evde iki ben'i alacak yer yoktur"