"New York'ta bir grup iş arkadaşı yemek molasında caddeye atarlar kendilerini... Aralarından biri Kızılderili kökenlidir. Kendilerine bir restoran ararken, Kızılderili kulağına cır cır böceği sesinin geldiğini söyler ve aranmaya başlar. Arkadaşları ona inanmamışlardır. Beşinci Cadde'nin onca gürültüsü arasında cırcır böceğinin sesinin duyulabilmesi mümkün müdür ki! Ne var ki, yerli ısrarcıdır, aramaya devam eder. Arkadaşları da meraklanmışlardır, onu takip ederler. Yerlimiz haklı çıkmıştır. Birkaç tutam yeşilliğin arasında bulurla cırcır böceğini...
Kızılderili'ye, 'Senin insanüstü güçlerin olmalı...' diye takılırlar. Kızılderili ise güler ve cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırıma doğru fırlatır. Madeni para yuvarlanmaktadır önlerinde. İşte, o anda birçok insan bozuk para sesinin geldiği yöne doğru bakmaya başlayacaktır. Acaba ceplerinden düşen para var mı diye... Kıılderili arkadaşlarına dönerek şöyle der: 'Gördünüz mü? Önemli olan nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Herşeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin.'" (Mustafa Karaca; Dünya görüşleri: Yaşamları ve Felsefeleriyle Kızılderililer (İstanbul: Düş, 2007), s118.)