Annem, bir gün büyük kente gidip okuyacağımı düşünerek kaygılanıyordu. Ülkücülerle Devrimcilerin savaşı olanca dehşetiyle sürüyordu. Kızılcabölük'te açılan derneğin çay ocağına bakıyordum. Necat ağbiden Yunus ve Mısri Divanlarını almıştım, boş kaldıkça onları okuyordum. Bazı kelimeleri anlamıyordum ama şiirin tümünden anlamını çıkarabiliyordum. Bu kelimeler başkaydı. Daha önce duyduklarıma benzemiyordu. KAlbime dokunuyor ve ateşiyle yakıyordu. Bilgilerimi yerle bir ediyordu. Okudukça içimdeki aşk artıyordu. Arttıkça ateş harlanıyordu. Harlandıkça dayanılması zor bir hale düçar oluyordum. Oldukça kavuşma tutkusu çoğalıyordu. Çoğaldıkça ben azalıyordum. Azaldıkça dayanamıyordum. Dayanma gücüm kalmamıştı. Sen benim sırrımsın, ben de senin sırrınım... Ne kadar yalın değil mi? Sır nedir, ben senin sen benim ne demektir, bütün bunları anlayamıyordum. Her şey içimdeydi, bunu görmeye başlamıştım. Ona nasıl ulaşacaktım? İçimdeki kapılar nasıl açılacaktı? Necat ağbinin aktardığı bu sözü duyduktan sonra artık bir daha hiç dışıma bakmadım, içime yöneldim. İçime gömüldükçe kimseye yol yordam sormadım, bunun bir reçetesi olmadığını anladım. Geceleri artık hiç uyuyamaz oldum. Kendimi dışarı zor atıyordum. Uykusuzluktan ve yorgunluktan adım atamaz halde olmama rağmen bağlarda, bahçelerde, sokak lambalarının güçlükle aydınlattığı yollarda, o zaman tekin olmayan o sokaklarda dolaşıyordum. Sahralara düşen mecnun gibiydim. Kuşla, böcekle, ağaçla, çiçekle konuşmaya başladım. Aşık Yunus gibi, sarı çiçeklere soruyordum. 'Ben kimim? Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum?' Bir gün, Cuma hutbesinde, hocanın okuduğu, 'elli bin senelik yol'dan söz eden bir ayete çarptım. Hiç bir şey anlamadım. Ama beynimde bir şimşek çakmıştı. Elli bin sene... Ne kadar uzun bir yol? Nedir bu? Bilen var mıdır? Mecaz mıdır? Hakikat midir? O deyiş çınladı sonra. Ondörtbinyıl gezdim divanelikte. Sıdkı ismim buldum mestanelikte. Ondörtbinyıl da neyin nesiydi? Sonra Yunus'un dizesi: Bu şimdiki devrede adım Yunus eyledim. Kendinden kendinedir yolcusu diyen de kimdir? Nasıl bir yol, nasıl bir yolculuktur bu? Sorular çoğalıyordu. Milyonlarca soru beynimde dolaşıyordu. İçimdeki uğultu o kadar artmıştı ki! Dayanamıyordum. Evet evet uykudaydım. Bu kesindi. Ölünce uyanırlar...
Birdenbire
Sadık Yalsızuçanlar
Yayınevi:Timaş
Baskı Yılı:2012
Alıntı Sayfası: 77-78
ISBN: 978-605-08-0323-5
Alıntı Yapan: paradoksal
Okunma Sayısı: 2018