Kendin gibi fani bir insanın aşkı senin gönlünü alıp götürdü. Uyanıkken gönlün onun yanağıyla, beniyle,uykudayken de onun hayaliyle meşgul oluyorsun. O kadar samimiyetle bağlanıyorsun ki, onun varlığıyla senin gözünde cihan bir hiçten ibaret kalıyor. Sevgilinin paraya pula rağbeti yoksa senin yanında da altınla toprağın bir farkı kalmıyor. O seni öyle bir büyülüyor ki artık başkalarıyla konuşmaya güç bulamıyorsun. Çünkü o varken başka birine yer kalmıyor. "Onun yeri gözümün içindedir," diyorsun, fakat gözünü kapayınca da onu gönlünde buluyorsun. Aklın fikrin devamlı onunla meşgul, onun uğruna rezil rüsva olmaktan bile çekinmezsin. Cacıcı isterse hazırım dersin, başını isterse hemen teslim edersin.
Heva ve heves üzerine kurulmuş olan bir sevda bu kadar karışıklıklar koparırsa, Hakk'a âşık olanların hareketlerine hiç şaşmamak gerekir. Çünkü onlar mana denizine dalmışlardır. Cananının aşkıyla candan geçmiş, cihandan haberdar değildir. Hak'ta baki olup halk içinde fani olmuşlar, sakiyi görünce öyle sarhoş olmuşlar ki meyleri yere dökülmüş. Bunların dertlerine deva bulma imkânı yoktur, hekimler de onların derdini tanımamaktadır.
Kulaklarında ezelden beri "Elestü?" hitabı çınlarken, dudaklarında da "Belâ!" cevabı taşmaktadır. Onlar öyle insanlardır ki, dünyada tasarruf yetkisine sahiptirler. Onlar alçak gönüllüdür, fakat duaları kabul görür, sözleri etkindir. Bir nara ile bir dağı yerinden oynatırlar, bir sesle bir şehrin altını üstüne getirirler. Rüzgâr gibi gizli, fakat çabuk giderler; taşlar gibi suskun tespih ederler.
Seherde gözlerini hiç yummazlar ve öyle ağlarlar ki, gözyaşlarıyla uyku sürmesi yıkanır. Durup dinlenmeden atlarını çatlatırcasına gece yola gittikleri hlde "Eyvah, biz yine geri kaldık! diye feryat ederler.
Onlar gece ve gündüzden habersiz, sevda ve aşk deyasında yüzen kimselerdir. Onlar Hallâk-ı Âlem'in güzelliğine o kadar tutulmuşlardır ki bir an olsun mahluk ile meşgul olmazlar. Onlar yüz güzelliğine ilgi duymazlar, zahire gönül vermezler. Bunu olsa olsa kabuğa aldanan ahmak insanlar yapar.
O halis vahdet şarabını içtiğinden dünya ve ukba endişesini de unutmuştur.