Lisânü'l-gayb olan ârif sana sırrın nihân söyler
Bu esrâr-ı ilâhiyi gönülden bî-dehân söyler
Gayb lisanını bilen ârif, sana senin sırrını sırren yani gizlice söyler. Ancak bu ilâhi sırları dilsiz, dudaksız olarak gönülden söyler.
Öyleyse koltuklara yaslanıp tasavvuftan bahsetmek, vahdet-i vücud vsden dem vurmak bu yolda en hafifinden hayâsızlık sayılır. Büyüklerimiz bu konuları hiç konuşmamışlar mı? Evet, konuşmuşlar hatta yazmışlar.Ancak söz ve yazı öz değil, kabuktur. Cevizin kabuğunu kırıp yemek lazım. Bunu başaramayan ancak "ceviz oynar" başka bir şey yapmış olamaz. Ceviz toprağa düşer. Eğer içi doluysa kabuğunu patlatır. O içten, yani özden, yani sırdan sürgün verir büyür, gelişir, ağaç olur ve meyve verir. Kabuğun görevi, özü toprağa taşıyıncaya kadar devam eder. Sonrasında kabuk aradan çıkmazsa cevizin sırrı anlaşılamaz. Yani o filizlenip ağaç olamaz. Söz kabuk gibidir. Öz ise gönle ait bir keyfiyettir. Söz testisi gönül pınarından doldurulmuşsa hem sâki, hem de teşnegan (susuzlar) nasibdâr olurlar. İçi boş testiyle sâkîlik yapmaya kalkanlar testinin cilâsını, nakşını göstermekten ya da anlatmaktan başka ne yapabilir? Ne sudan ne de pınardan haberi var.