Tanım, senin dışını ve içini kapsar; çünkü yöneten ruh ayrıldığında, geride kalan suret artık insan değildir. Ona ‘insanın sureti’ denilebilir. Böyle bir suret ile tahta, taş gibi başka bir suret arasında fark yoktur. [Kendisinden ruhun ayrıldığı] böyle bir surete ‘insan’ adı gerçek değil, mecazi anlamda verilebilir. Âlemin suretlerinden Hakkın ayrılması mümkün değildir. O halde Allah için ilahlığın tanımı, mecazi değil gerçek bir tanımdır. Nitekim canlıyken insanın tanımı da böyledir. İnsanın suretinin dışı [beden], diliyle ruhunu ve onu yöneten nefsini över. Aynı şekilde Allah, âlemin suretinin de Kendisini övmesini sağlamıştır. Fakat biz, onların Hakkı övmelerini anlamayız; çünkü âlemdeki bütün suretleri kuşatamayız.
O halde hepsi Hakkın Hakkı öven dilleridir. Bu nedenle şöyle buyurmuştur: Hamd âlemlerin Rabbi Allah’adır, yani övgünün sonuçları O’na döner. Şu halde Hak, hem öven ve hem de övülendir.