Musallada bir tabut, yeşil örtü üstünde, yapayalnız.
İkindi okunmuş, namaz kılanlar camiye girmiş, kılmayan kalabalık cami duvarına yanaşıp saçak altına sığınmış.
Alafranga bir muhit ama gelin durumu izah edin. Erkekler cami duvarında, kadınlar şadırvan altında. Haliyle haremlik, selâmlık olmuş.
Böyledir.
Kenarın dilberi ne kadar nazik olsa da nazenin olamaz.
Ölümden, cenazeden, belki camiden çekiniyorlar, geleneğe uyuyorlar. Ne de olsa onlar da müslüman. "Allah bir, peygamber hak" dedikten sonra mesele yok. Belki aralarına Allah peygamber tanımayanlar karışmış olabilir ama, kulak asmayın, bir iki kişiyi geçmez.
Lâkin alayı siyahlara bürünmüş.
Yahu bu gavur âdeti nasıl bulaştı bize. Erkek kadın koyu renk elbiseler, kara şemsiyeler altında kara gözlükler, öylece tabuta bakıp duruyor.
Cenazeden cenazeye birbirini görenler, meslektaş olanlar, merhumun yakınları, çalışma arkadaşları üçer beşer toplaşıp alçak sesle sohbet ediyor.
Kadınlar birbirlerini işaret ederek dedikoduya dalıyor.
Camiye girmeyip dışarıda kalanlar musallaya tabuta bakmayıp., ölümden hastalıktan bahsetmeyip günün meselelerini konuşuyor, hatta bazıları havadaki bu kasveti dağıtmak için fıkra bile anlatıyor.
Ölümden kim korkmaz?
Ancak erenler korkmaz.
Ama işte bunların korkusu, korku değil hastalık. Hani bir kabristanın kapısına "Her nefis ölümü tadacaktır" âyeti yazıldığında kıyamet kopmuştu. Öyle. Ne çırpınıyorsun kardeşim sen de sonunda imamın kayığına bineceksin. İyi, tamam, ama beni şimdi rahat bırak. Ne bu ölüm, kabir azabı, zebaniler, cehennem ateşi. Yahu şuracıkta gönül hoşluğu ile iki kadeh içemiyecek miyiz? İçin için afiyet olsun.