Suskunluk iki kısımdır. Biri dilin suskunluğu, diğeri kalbin suskunluğudur. Dilin suskunluğu; işe yaramayan faydasız şeyleri, işe yaramayan faydasız şeylerle konuşmaktan tamamen vazgeçmektir. Kalbin suskunluğu ise, havâtırı gönülden uzaklaştırmaktır. Şu halde dili susup kalbi susmayanın günâhı az olup kendi rahat bulur. Hem dili hem de kalbi susanın gönlü temiz olur, Mevlâ'sını bulur. Kalbi susup dili söyleyen kimse, hikmet diliyle konuşur. Ne dili [220/b] ne de kalbi susmayan kimse şeytanın maskarası olur.
Dilin susması seyr ü sülûk ehlinden ebrârın menzilleridir. Kalbin susması müşâhade ehlinin sıfatıdır ki, onlar mukarrebûndur.
Susmanın mübtedîlerdeki hâli belâlardan kurtuluştur. Mukarrebûndaki hâli Hakk'a yakınlığından duyduğu hitaptır. Bütün hallerinde susmayı tercih edenin başka kimseyle bir konuşması olmaz. O ancak Rabbi'yle konuşur. Çünkü kalbinde bir miktar, Allah'tan başka bir düşünce (mâsivâ) olan insanın, o düşünce ile konuşmaktan Hak teala ile konuşmaya dönünceye kadar susması imkânsızdır. Nice Hakk'a yakınlık bulan kişi, mâsivâyı gönülden çıkardığında, konuşmasında mânen yardım alır. Konuştuğunda doğruluk üzere konuşur. Çünkü o, Hak'tan konuşur, onun için doğru sözlüdür. Demek ki doğrulukla konuşmak, yanlışlardan susmanın sonucudur. Hakk'ın hârici konuşmak ise, her haliyle hatadır. Hak'tan başka şeyleri konuşmak, her yönüyle boştur, faydasızdır.
Susmanın makâmı, vahyin çeşitleriyle olan makâmı (gibidir). Susmanın bir özelliği de budur ki, kişiyi marifetullaha vâsıl eder. İrfan ehli kalplerinin hallerini gayret ve hamiyetlerinden kendi aralarında işaretle söyleşmişler, kitaplarında bile rumuz ile yazmışlardır. Ta ki bu konulara yabancı olan nefis sahipleri onlara kendi noksan akıllarınca kötü zan ile bir şeyler demesinler. Çünkü onlar, bu konuda çok azgınlık göstermişlerdir.