Şeyh Dâvud Kayserî (k.s) der ki: Rahmet, sıfat-ı ilâhiyyedendir. O hakikati ve özü itibariyle tektir. Ama zâtî ve sıfatî olmak üzere ikiye ayrılır. Zâtî ve sıfatî isimler de âmm (genel) ve hâs (özel) olmak üzere iki türlüdür. Böylece rahmet dörde ayrılmış olur. Bu dört tür rahmetten yüz kadar muhtelif rahmet çeşitleri ortaya çıkar. Nitekim Cenâb-ı Peygamber (s.a) şu hadisleriyle buna işaret buyurmaktadır. “Allah’ın, kulları için yüz rahmeti vardır. Bunlardan birini dünyaya, geri kalan doksandokuzunu âhirette kullarına ayırmıştır.” (Buhârî, Edeb, 19; Müslim, Tevbe, 17-21) Zâtî olan genel ve özel rahmet, “Rahmân” ve “Rahîm” kelimeleriyle besmelede gelmiştir. Bunlardan Rahmânî olan rahmet, zât-ı ilâhiyyenin ilim ve ayn (zât) olarak bütün eşyayı kuşatmasından ötürü umûmîdir. Rahîmî olan rahmet ise özeldir. Feyz- akdes ile özel isti’dâdlara dağıtılması gereken, bir bakıma genel rahmetin ayrıntılı anlatımı gibidir. Sıfâtî olan rahmet ise, Rahmân ve Rahîm lâfızları ile Fâtiha’da anlatılan rahmettir. Birincisi; yâni Rahmân’ın rahmeti, hüküm itibarıyla geneldir. Çünkü genel ve zâtî rahmetten küllî vücûdun zuhur ve tecellisi sırasında ilk ortaya çıkan rahmet odur. İkincisi; yâni Rahîm’in rahmeti, özeldir. O’nun özel oluşu, ayn-ı sâbitede (ilm-i ezelîde) var olan aslî isti’dadlara göre bulunmasındandır. Her iki rahmet de zâti olan, genel ve özel rahmetin sonucudur.
Rûhu’l-Beyân
İsmail Hakkı Bursevî
Yayınevi:Erkam Yayınları
Baskı Yılı:2015
Alıntı Sayfası: 80-81
ISBN:
Alıntı Yapan: paradoksal
Okunma Sayısı: 1462