Nuh (a.s) peygamberlerin ilkidir ve risalet hükümlerinin birincisi de, peygamberin ümmetinden Hakkı birlemelerini/tevhit, O'nu ortaktan, benzerden ve şerîkten tenzih etmelerini istemesidir. Bundan dolayı, Nuh (a.s)'a hâkim olan hal, tenzîh sıfâtı olmuştur. Çünkü Nuh, risaletin zuhûrunun başlangıcı, onun hükmünü ilk kabul eden kişi ve işâret edilen tevhide insanları ilk çağıran kimsedir.
Ruhlar aleminin önceliği ve ilâhî-vahdanî ilk feyzi kabul eden sıfâtları, Nuh'ta zuhûr etmiştir; ruhlar, bu feyiz ve sıfâtı ile zuhur etmişlerdir. (s.31)
(...)Hz. Halîl İbrahim (a.s) ilâhî-sübûtî sıfatların hükümlerinin kendisi ile zuhur ettiği ilk "ayna" ve bunlar ile "ahlâklanan/tahalluk" ilk kimsedir; Hz. Peygamberimiz ise bunlar ile "tahakkuk" etmiştir.
Bu noktada, tahalluk ve tahakkuk arasındaki fark şudur: Tahalluk, bu sıfatların hükümlerinin tecellîsine mazhar olmak için çaba ve gayret göstermekle gerçekleşir; bunun neticesinde ise, bu sıfatların hükümleriyle tahalluk eden kimse, bunların hükümlerinin mahalli ve eserlerinin oklarının hedefidir. Bunlar ile tahakkuk etmek ise, ancak zâtî bir "münasebet" sayesinde gerçekleşir; söz konusu bu münasebet, bu sıfâtlar ile tahakkuk eden kimsenin, Zât'ın aynası olmasını gerektirir. (s.38)