Sadreddin Konevî'den bazı sözler:
*Akıllar, özellikle, daha önce belirtmiş olduğumuz Hakkın sıfatları ve bu sıfatların O'na nasıl izâfe edildiği gibi meseleleri bilemezler.
Çünkü Hak, ilim ve zâtı ile (her şeyi) ihâta etmesi cihetinden "asalet" sahibi olduğu için, kendisine nispet edilen her bir kemâl sıfatın da küllî, ihâta edici ve hükmünün de kapsayıcı olması zorunlu olmuştur. (s.16)
*Hakkın sıfatlarının gerçek mutlaklıkları açısından beşerî düşünce alanında taakkul edilebilmesi imkânsızdır; çünkü insan idrak ettiği bir şeyi sadece nazarî mertebede sınırlanmış ve belirlenmiş olduğu halde fikrî gücüne göre idrâk edebilir.
Hiç kuşkusuz ki, Hak zâtı, sıfatları ve isimleri açısından böyle değildir. (s.16) (taakkul: akıl erdirme, akletme, zihnî olarak anlama)
*Söz konusu nebi ve kâmil insanların muhataplarının istidatları, bu peygamberlerin, sonra da kâmil velîlerin kendilerine getirdiği ve haber verdikleri şeyleri anlamak hususunda farklı farklı olmuştur.
Bazı insanlar bilse de bilmese de, onların getirmiş oldukları şeyleri kayıtsız şartsız / mutlak kabul etmişlerdir; bunlar, bütün ehl-i İslam ve imândır. Bununla beraber, ehl-i İslam ve imân arasında pek çok farklılık vardır ve bu farklılıkta onlar, değişik derecelerde bulunmaktadırlar.
Bazı insanlar ise, bilsin veya bilmesin, kayıtsız şartsız / mutlak inkâr etmişlerdir; bunlar küfür ve inkâr mensuplarıdır.
Bunlara, bir açıdan imân etseler bile, asiler yakındır.
Bazı insanlar bazı şeylere imân edip, bazılarını inkâr etmişlerdir.
Bazı insanlar ise mütereddit ve şaşkınlardır. (...) (s. 22)
*Doğruluğunda hiçbir kuşkunun bulunmadığı pek çok şey vardır ki, bunların sahih olduğuna dair herhangi bir delil ortaya koyamayız. (s.27)
*Hakkın katından telakki yoluyla elde ettiğimiz ve hakkında nazarî burhan getiremediğimiz bilgilerimizde, hiçbir kimse bizi kuşkuya düşüremez. (s.32)
*Basîret ve selim akıl sahipleri için, sahih bilginin elde edilmesinin iki yolu olduğu ortaya çıkmıştır: Birisi nazar ve istidlal ile "burhan" yoluı; diğeri ise, keşf sahibi için bâtınını tasfiye ve Hakka iltica ile gerçekleşen "iyan / müşahede" yolu. (s. 33)(İyan: belli, açık, meydanda; müşahede: Tanık olma, görme)
*Duacınız, araştırma ve inceleme mensuplarının görüşlerinden maksadının gerçekleşeceği ümidini kesip, basiret ve kudret sahibi kimselerin nasihatlerinden öğrendiği tarzda, soyutlanma ve muhtaçlık duygusuyla Hakka yöneldiğinde Hak, inâyetiyle onu kendisine çekmiş, mârifetiyle tam olarak tahakkuk ettikten sonra, bu ve başka konularda bilmediği, hatta hiç kimsenin aklına bile gelmeyen şeyleri kendisine öğretmiştir. (s.51)
Onlar Hakkı Hak ile bildikleri için, bunun akabinde Hakkı bildikleri açıdan nefislerini de Hak ile bilirler. (s.57)
Nasireddin Tûsî'den bazı sözler:
*Özetle, bütün yakînî / kesin ilimler, makûllerin hakikatlerini bilmeye bağlıdır. Bunların bilgisi tasavvurlardır; böylece, bu tasavvurlara dayandırılan tasdikler meydana gelir. (s.112)
*Bu son derece güzel ve olgun bir sözdür. Bu açıklamanın güzelliiğini ve yetkinliğini, keşif yolu ile kendisine yönelenlere Allah'ın nasip ettiği nimetten bir nasibi olmayan kimseler bilemezler.
Allah bizi bu mertebeye ulaşan dotlarından eylesin.
O, insanı razı olduğu şeylere muvaffak kılandır. (s.115)
*Filozoflar,Hakkı her şeyin kaynağı kabul ettikten sonra,O'nun varlıklara tesirini nasıl inkâr edebilirler? Cüzîler kendisinden s^dır oldukları halde, Hakkın onlara taalluk etmesini nasıl inkâr ederler? (s.128)
*Beşerî nefsin hakikati, herkesin "ben" diye işaret ettiği şeydir. Bu, insan için en açık şeydir ve ispatı da kesin bir delile / burhana ihtiyaç duymaz; çünkü bunun varlığının bilinmesi fıtrîdir. (s.131)
"Bu soyutlanma zorunludur, fakat irtibat onun iradesiyle olmadığı gibi, irtibatı koparmak da nefsin iradesiyle gerçekleşmez. Mizaç bozulduğunda nefis ondan ayrılır. (s.197)
"Bu makamın gereği, keşif, basîret ve perdenin ortadan kalkmasından sonra meydana gelen gerçek bilgi ve işlerin özüne Hakkın ilminde ezelî ve ebedî olarak tek bir vetîrede (süreçte) taayyün ettikleri (belirlendikleri) tarzda vâkıf olmaktır. (s.155)
*Varlık, nefis ve ilim gibi hakkında pek çok araştırmanın gerçekleştiği konuları bilmek başka bir şeydir, bunların mahiyetlerini tam ve kesin olarak bilmek başka bir şeydir.
Apaçık olan şey, bunlardan her birisinin bir şey olduğunu ve yok olan şeyler olmadıklarını bilmektir. Zorluk, daha önce de belirtildiği gibi, bunları bu itibar ile bilmede değildir; zor olan, ikinci itibar ile bu şeyleri bilmektir. Bu da, hiçbir kuşkunun bulunmadığı gerçek ve tam bir bilgi ile bunların hakikatlerini bilmektir. (s.191-192)