Genç muallim ertesi sabah köyü terk eden erkadaşlarını selametlerken, çantasından çıkardığı dilekçeyi onlara vermiş "Bunu vilâyet maarif idaresine verin. Ben burada ilkokul öğretmeni olup kalacağım. Dileğimi kabul ederler zannediyorum. Alacağınız cevabı tez bana bildirin. Ben burada kalıyorum arkadaşlar... Size uğurlar olsun!" demişti. Her ne kadar arkadaşları "Senin bu kararın delicedir.. Hem sen lise muallimisin.. Seni ilkokul öğretmeni yapmazlar." dedilerse de bu sözlerine kulak asmadı. Müstakbel idealinin dünyasına, cenette kavuşmuş bir müminin dopdolu içiyle çevrildi. Gördüklerine ve dinlediklerine hayran kalan, fakat üç gün evvel ayrıldıkları şehirlerine hasret çeken arkadaşları, bir saat sonra köyden içerde bulunan nahiye merkezinin önünden geçerken, otobüsten inip Osman Bey'e "Allahısmarladık" demek istediler. Lâkin o yatıyordu. Eski bir surun kapısına bitişik bir odacıktan ibaret nahiyenin önünde açıkda, küçük, eski bir tahta masanın üstüne ufacık bir vücud uzanmış uyuyordu. Üstünde yorgan, altında şilte diye bir şey yoktu. Birinci Cihan Harbinden kalan ve çürümüş bir kabuk gibi vücuduna yapışmış duran ceket ve pantalonundan başka bir örtüsü de yoktu. "Bir İtalyan kayığı buraya yanaşırsa ne olur halimiz?" diyerek meğer her gece sabaha kadar köy ile nahiye merkezi arasındaki bu ıssız sahillerde at üstünde dolaşırmış.. Sabahleyin ortalık aydınlandıktan sonra gelip burada uyurmuş. Yanı başında piposu ve kırbacı duruyordu. Bir melek gibi masum ve bir ölü gibi nefessiz ve hareketsizdi. Otuz yıldan beri ufalıp kısalan eski asker ceketinin pantalonla arası açılmış, siyah, kansız bir meşin dairesi halinde karnı gözüküyordu. Sanki şu küçük bohçanın bir insan vücudu olduğuna tek alâmet, iki yandan kulaklarına kadar uzanan gür bıyıkları idi. Maddeden sıyrılarak sade ruhlariyle yaşayanlar hakkında ancak hayranlık duyan, fakat bedenlerinin kâbesine çevrilmişbütün insanlar gibi, şehirlerine giden bu dört arkadaş da Osman Bey'in bedenini mukaddes bir şeye bakar gibi seyrettiler. İçlerindne belki, "Uyu ey Karakeçili aşiretinin Tuna boylarında dünyaya gözlerini açan çocuğu! Sen bu uykunda bile bu toprakların bekçisi oluyorsun. Bizim gaflet uykularımızı affettirmek için de uyu!" terennümüyle yüklü duygular yükseldi. Onlar, geride bıraktıkları arkadaşlarının taliine şaşkın bir düşünce ile kendilerini yoklayarak nuralardan uzaklaştırlar.
Taşralı
Nurettin Topçu
Yayınevi:Dergâh Yayınları
Baskı Yılı:2013
Alıntı Sayfası: 239-240
ISBN: 978-975-995-391-1
Alıntı Yapan: paradoksal
Okunma Sayısı: 2384