"Açıkçası, siyasî çekişmeler içinde günlük fıkra yazarı kendinden ne beklenildiğini çok iyi bilerek görev saydığı işi yürütür. Görevi nedir diye mi soruyorsunuz? Şudur: Kendine 'helâl olsun, çok iyi yazmış' dedirtmek." (s.33)
"Yazar kendini okuyucunun kabul edeceği şeyleri söylemekle sınırlandırmış, kendini alkış sağlayacak bir alana hapsetmişse 'sahte' bir yazardır." (s.35)
"Günlük ilişkilerimden aldığım izlenimlere dayanarak benim dünya, hayat, ölüm karşısında takındığım tavrı paylaşan kimse olmadığını söyleyebilirim. Belki böyle bir insan veya insanlar yaşıyor yeryüzünde, ama ben bilmiyorum." (s.36)
"Eğer yazılar sıradan bilgilerden farklı olarak bir düşünce yönünün gösterilmesine ilişkin ise yazar kime konuştuğunu bilememenin acemiliğini devamlı olarak taşıyacaktır." (a.g.e., s.45)
"Hakikat hiç kimseyle paylaşılmasa bile hakikat olma vasfından bir şey kaybetmez. Ama paylaşılmayan hakikat hiçbir zaman 'tecelli' edemez." (s.47)
"Somut bir vatan duygusundan uzaklaştı aydınlarımız, soyut bir vatan duygusunu ise sınırsız bir gerginlikle yaşadı." (s.58)
"İslâm'ın kavranılması insanın önyargıları aracılığıyla değil, Kur'an-ı Kerim aracılığıyla başarılabilirse beklenen yararın elde edilmesi gecikmez. Kur'an-ı Kerim ise hem bakmayı bilenler hem bilme yeterliğinde olanlar için açık bir kitaptır." (s.66)
"Müslüman gibi davranmayı değil, Müslüman olmayı (ruhuyla eyleme katılmayı) sonuç veren bir başlangıç kabul ediyor İslâm." (s.67)
"Düşünce namusu tabiri ile ifade edilen, söylediğinin yaptığı ile tutarlı olması hali, inanç sahibi siyaset adamı açısından çok daha yüksek bir seviyede önem kazanır." (s.77)
"İslâm değerlerinin çağımızın bilim ve teknik kafasıyla birleşip beraber yaşayacağını ummak bir avuntudan ibarettir. Çünkü günümüze hâkim olan bilim ve teknik, Batı'da belli bir dönemde belirlenmiş bir kafa yapısının uzantısıdır; belli bir toplumsal yapının sinesinde gelişmiş, vasıfları İslâm'a taban tabana zıt bir sınıf eliyle gücünü dünya ölçüsünde yaymıştır. Bilimin ilerlemesi, bilime has özelliklerden değil, o bilim görüşünden en çok faydalanan insanlar yüzündendir." (s.93)
"Düşünce adamlarında, romancılarda görülen kişisel karakter zaafları, besteci ve şairlerde daha çok çılgınlık ve zaman zaman delilik şekline bürünür." (s.109)
"İmanı kendi kaynakları dışında aramak, benim görüşüme göre esaslı bir haddini bilmezliktir. Eğer bilim bir insan için put haline gelmişse, bilimin mutlak bilgi olduğu inancına saplanmışsa, o insanı bilgisinden daha ileri gitmeye, bilgisinde derinlik kazanmaya teşvik etmeliyiz. O zaman bilimin put olarak zaafı belirginleşecektir." (s.319)
"Devr-i saadetin, en üstün Müslümanların yaşadığı bir dönem olduğundan hiçbir mü'minin kuşkusu yok. Öyleyse Müslümanın gelecekten beklediği yalnızca gerek insan teki gerekse toplum olarak doğruya varmak, yanlışı reddetmekten ibarettir." (s.350)
"Türkiye hem dünyanın herhangi bir ülkesidir ve hem de dünyanın hiçbir ülkesinin sahip olmadığı özelliklerle donatılmıştır. Biz, kendimiz de öyleyiz." (s.373)
"Türk aydını dediğimiz acayip yaratık kendi ülkesinde yaşayan değerleri görmezlikten gelmekle kalmaz, uygun bulduğu bir başka kültürün unsurlarını öz malı sayıverir." (s.374-375)
"İdeolojiler, sağcı olsun solcu olsun, Türkiye dışında beğendikleri ifade, alışkanlık ve üslûpları bu topraklara taşımakta en kolay aracı durumuna gelmişlerdir." (s.375)