Hükümdar Yunan vezirine demiş ki: "Senin için Bilgeye karşı kıskançlıkla dolmuş; sırf bu yüzden onu öldürmemi istiyorsun. Ondan sonra ne olacak? Sinbad'ın şahini öldürüp de pişman olması gibi pişman olacağım." Vezir: "Bu nasıl olmuş ki?" diye sorunca Hükümdar anlatmaya başlamış:
"Anlatıldığına göre bir zamanlar Fars hükümdarlarından biri gezip dolaşmayı, su ve kara hhayvanlarını avlamayı pek severmiş. Bu hükümdarın eğitilmiş bir şahini varmış. Onu gece gündüz yanından ayırmazmış. Geceleri kuşu elinde olduğu halde uyurmuş. Ava çıktığında da onu yanında taşırmış. Hatta onun için altından bir tas yaptırıp boynuna asmış; suyunu bu tastan içermiş.
Bir gün hükümdar otururken av kuşlarıyla ilgilenen görevli: 'Ey zamanın hükümdarı, bu zamanlar tam av zamanları' demiş. Bunun üzerinde hükümdar hazırlıklarını yapmış. Şahinini de eline alıp yola koyulmuş. Bir vadiye varmışlar. Tuzaklarını kurmuşlar. O esnada bir ceylan gözükmüş. Tuzağa gelmiş. Hükümdar: 'Ceylan kimin olduğu yönden kaçarsa onu öldürürüm demiş. Ceylanın etrafında halkayı daraltmışlar. Ceylan hükümdara dönmüş, arka ayaklarını büküp ön ayaklarını uzatmış Sanki hükümdarı selamlıyormuş. Bunu gören hükümdar ceylanın selamına karşılık başını eğimiş. Ceylan hükümdarın başının üzerinden atlayarak kaçmış.
Hükümdar aaskerlerine döndüğünde birbirlerine kaş göz işareti yaptıklarını görmüş. Vezirine: 'Ne diyor bu askerler?' diye sorunca vezir: 'Efendim, sizin, ceylan kimin tarafından kaçarsa onu öldüreceğinşzş söylediğinşzş söylüyorlar' demiş. Bunun üzerine hükümdar: 'Allah canımı alsın ki şimdi onun peşine düşüp geri getirmeden dönmeyeceğim' demiş ve şahine iz sürdürerek onu taakip etmiş. Çok geçmeden şahin ceylanı yakalamış ve gözlerini gagalayıp kör etmiş. Ceylan sersemleyince hükümdar mızrağını çıkarıp vurmuş. Sonra da atından inip ceylanı kesmiş, derisini yüzmüş ve hepsini eyerine yüklemiş. Sıcaklığın iyice arttığı bir vakitmiş. Etrafta hiç su yokmuş. Hükümdarın hem kendisi hem atı susamış.
Hükümdar etrafına bakınca bir ağaçtan yağ gibi bir su aktığını görmüş. Ellerinde deri eldivenler olan hükümdar, şahinin boynundaki tası alıp bu sudan doldurmuş ve içmek istemiş. Şahin tasa vurup devirmiş. Hükümdar tası alıp bir kez daha doldurmuş. Şahinin susamış olduğunu düşündüğünden bu kez onun önüne koymuş; ancak şahin yine vurup devirmiş. Hükümdar şahine kızmış, tası alıp üçüncü kez doldurmuş ve atının önüne koymuş. Şahin yine kanadıyla vurup devirmiş tası. Hükümdar: 'Allah seni beter etsin kuşların en habisi. Ne beni bıraktın içeyim ne atı bıraktın içsin ne de kendin içtin' demiş ve kılıcını çekip şahinin kanatlarını koparmış.
Şahin başıyla ağacın tepesine işaret ediyormuş. Hükümdar bakışlarını kaldırınca ağacın tepesinde bir yılan olduğunu ve zehrini akıttığını görmüş. Hükümdar şahinin kanatlarını kestiğine çok pişman olmuş. Kalkıp atına binerek, terkisindeki ceylanla birlikte sarayına dönmüş. Tahtına oturmuş. Şahin elindeymiş, derin bir nefes alıp oracıkta can vermiş. Hükümdar kendisini ölümden kurtaran şahini öldürdüğü için çok üzülmüş, çok pişman olmuş. İşte hükümdar Sinbad'ın hikâyesi bu."
Vezir, hükümdar Yunan'ın bu anlattıklarını duyunca "Ey benim yüce hkümdarım, benim bu yaptıklarım tmamen mecburiyetten. Ben onda size yönelik bir tehlike sezdim. Size olan merhametimden böyle yapıyorum. Yakında bu söylediklerimin ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz. Şayet söylediklerime inanırsanız kurtulursunuz, aksi takdirde hükümdarlardan birinin oğluna hile yapan vezir gibi olursunuz.