İstanbul'da ilk görüştüğüm İsmet'ti. 29 Kasım'da, Zeyrek'te, misafir olduğum biraderimin bahçesinde, Çamlıcalara kadar uzanan geniş manzara içinde, İtilâfın bir yığın tekneleri ile sanki alay eden muazzam Süleymaniye camii karşımızda, Türklüğün bir heykel vekarı gibi mağrur duruyordu. Pek eski ve pek samimi arkadaşım İsmet çok bedbindi.
"Gördün mü Kâzım? Herşey mahvoldu. Vaktiyle gördüğün gibi, sürüklediler ve bitirdiler. Derdin ki batıracaklar ve hayatımızla biz didişeceğiz. Fakat, benim hiçbir ümidim kalmadı. Ben kararımı sana söyleyeyim mi Kâzım? Köylü olalım. Askerlikten istifa edelim. Senin kaç liran var? Birleşelim Kâzım ağa, İsmet ağa olalım. Çiftçilikle hayatımızı sürükleyelim."