Kalbe göre aklımız, ruhumuz, canımız veya nefsimiz sıfır numara gözlükler gibidir. Kalp hangisini takarsa baktığı nesneyi, olayı, hissi, düşünceyi öyle görür. Önemli olan kalbin bakmasını bilecek uyanıklıkta olması, içindeki Rahmânî güzelliğe yakışır hareket etmesidir. Çünkü bakma doğru olursa görme de doğru olacaktır. Kalbin ruha hizmet edecek şekilde bakmasıyla, nefse hizmet edecek şekilde bakması elbette insanın özünü değiştirecek güçte sebepler ortaya çıkarır. Ve nihayet nefsi dönüştürmek, ruhu harekete geçirmek, aklı olumlamak ve canı verimli kılmak adına hepsini kalpte buluşturmakla yükümlüyüz. Bunun için de arındırılmış bir kalbimizin olması gerekir. Çünkü Alalh tarafından akıl, ruh, nefis ve cana yüklenen değerler aşama aşama değişiklik göstermeye meyillidir ve kötülüğün en alt biriminden, iyilik ve güzelliğin en üst seviyesine kadar çeşitli düzlemlerde insanlığımızın ve kulluğumuzun hizmetinde ve yönetiminde rol oynarlar. Eğer kalbimiz arınmamışsa içeriye kötülük ve çirkinlikler değil iyilik ve güzellikler girecek, iyi ve güzel icraatlara başlayacaktır. Mademki kalbimiz, pozitif veya negatif üretimleriyle aklımızın, ruhumuzun, nefsimizin ve cümleten canımızın ev sahibidir, bari kiracılarımızı iyi seçmeli ve ardından da memnun etmeli değil miyiz? Ancak o zamandır ki kira bedeli olarak her birinden irfanlar, asaletler, derinlikler, yücelikler vs. süzebilelim ve insan denilen karmaşık varlık için kalbimizi bir marifet mekânı yapalım. Âh o duyan, yumuşak, şefkatli ve zarif bilgelik...
Hâmiş: Kalp, kavrayışını olumlu yönde arttırınca aklın soyut zekâsından daha derin ve daha sağlam bir kavrayış düzlemine yükselir. Ve insanın yaptığı her iyilik kalbin marifetini arttırır, onu hikmete yöneltir. Nasıl ki kötülükler marifeti giderip hikmeti perdeliyorsa...