OKAN BAYÜLGEN
Mağlubiyetten ödü kopan...
Mağlubiyetten nefret eden...
Bana, ulaşılması en güç bilgelik kriteri nedir diye sorsanız cevabım şöyle olur:"Bu dünyadaki en bilge kişi Samuel Backett'in cümlesinin hakkını veren kişidir: ' Hep denedin, hep yenildin. Gene dene, gene yenil; daha güzel yenil."
Bana, hep yenilen bir insan olmanın yükünü kaldırabilir misin diye sorsanız cevabım "hayır" olur ama hemen eklerim: Hep yenenle hep yenilen arasında bir seçim yapmam gerekirse, hep yenilen olmayı tercih ederim.
Hep yenersem insanlığımı hissedemem. Hep yenilirsem, evet, kendimi kötü hissederim, ama bu, insanlığımı hissedememekten daha kötü değildir.
İşte bu nedenle, küçük mağlubiyetlere bile tahammülü olmayan galibiyet canavarları, yenildiğini hissedince canavarlaşan özgüven abideleri bana göre değildir.
Bana, şu tarif ettiğin adama bir örnek verebilir misin diye sorarsanız, hiç duraksamadan "tabii" derim: "Okan Bayülgen."
Başarı etiğinin peygamberi
Okan Bayülgen şehirli-rekabetçi bir yırtıcılığın idolü olarak 1990'ların ortalarında çıktı meydana. Girdiği bütün tartışmalardan -icabında işi zora girdiğinde karşısındakini zagalayarak- galibiyetle ayrıldı. Hep yendi, annelerinden "fatih" olarak doğmayanların emdikleri sütü burunlarından getirdi. Kısa zamanda "başarı etiği"nin peygamberi haline geldi. Dış görünüşüyle de "başarılı" olan geniş bir müritler kümesi, peygamber "mızmız mağluplar"a vurdukça keyiflendi, kendi pozisyonunun tadını çıkardı.
Tariflerini kendisinin yaptığı belli bir entellektüel düzey, belli bir zeka düzeyi, kılık kıyafeti de içeren belli bir "çağdaşlık" düzeyi talebi ve bunları karşılamayanlara yer yer nefrete varan bir tepki... Siyaset biliminde bu türden ayrımcı-tepkici davranışlar, hadi "faşizm" demeyelim ama "faşizan" tutumlar olarak sınıflanıyor.
Bir defasında, yeteri kadar entelektüel ve zeki bulmadığı için yerin dibine soktuğu bir telefon konuğunun ayaklarının tutmadığını öğrenince çok fena olmuş, kendisiyle buuşup konuşmak istediğini söylemişti. Buluşma gerçekleşti mi bilmiyorumi bildiğim şu: Bir faşist, "sağlıklı bir toplumun urlarından biri" olarak göreceği için, o kişiye tavrını sakat olduğunu öğrendikten sonra dahi değiştirmezdi. Okan Bayülgen, faşizan tavırları olan bir seçkinci; fazlası değil.
Bir seçkinci olarak seçtiklerine (saygı duyduklarına) bakmak, kendi entelektüellik algısı hakkında bir fikir verebilir: Rutkay Aziz, Uğur Dündar, Berhan Şimşek, Yalçın Bayer... Bu "ağabey" listesine rağmen onu "anarşizme varan kural yıkıcılığı"yla tanımlayan müritleri var. Ne hazin bir ilericilik!
O "ağabey"lerden birinin (Berhan Şimşek) ve Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili adayı Özlem Türköne'nin katıldığı Bu Sizi İlgilendiriyor programı, Bayülgen'in seçici saldırganlığının müritleri tarafından bile tahammülfersâ bulunduğu bir dönüm noktası oldu: Birinciye "Berhan Abi" ikinciye "Özlem..." Bu hitap, 12 yıllık şov tarihinin en büyük yanlışıydı. Muhatabının, "Ben size siz diyorum, çünkü ilk defa yüz yüze geliyoruz, lütfen siz de bana öyle hitap edin," şeklindeki talebi, 15 dakikalık bir "bana terbiye öğretemezsiniz" tiradından sonra Bayülgen'in kesin yenilgisiyle sona erdi.
Olayın ardından çeşitli "sözlük"lerde Okan Bayülgen başlığına girilen "entry"ler, müritlerin, fazlasıyla şişmiş bir egonun insanı ne hale getirdiğini anladıklarını gösteriyordu. Bunları okumak çok iyi geldi bana.