Babamın öldüğünü duyduğum anda Jülide hemen yanı başımdaydı. Birinin yanında babanın ölüm haberini alıyorsan şaşırman, telaş etmen, nihayetinde ağlaman gerekir diye düşünüyorsun; bütün bunlar olmayınca yaşadığın utancı aşabilmek için bir şeyler yapmak mecburiyet haline geliyor. Sağ elinin baş ve işaret parmaklarını kullanarak, gözlerin kızarıncaya kadar ovalamak iyi bir fikir. Böylece yanındaki insanlar aslında hıçkıra hıçkıra ağlamak istediğini fakat o esnada utandığın için gözyaşlarına engel olmaya çalıştığını ya da hüngür hüngür ağlamak istediğini ama üzüntüden kaskatı kesilip ağlayamadığını, gözyaşlarını hep içine akıttığını düşünüyorlar. Daha önceleri ağlamam gerektiği halde -bazen vazife haline gelir- ağlayamadığım anlarda öyle yapmıştım, Jülide'nin yanında da aynısını yaptım. Beni babasının ölümüne bile yeteri kadar üzülmeyen bir adam olarak tanımasını istemem; kötü bir adam değilim ben, kırgınlığım bazı şeylerin üzerini örtecek kadar çoğaldı. Babamın beni bıraktığı ilk gece o kadar göz yaşı döktüm ki hem ayrılığa hem ölüme kâfi gelebileceğini düşünüyorum. O gece ve sonraki geceler, birçok kere kefaretimi ödedim ben. Hayata bir borcum kalmadı. Yine de babamı teneşir tahtasında, beyaz bir kefenin içinde, musalla taşının üzerinde, toprağın altında düşünmek tuhaf bir duygu.
Düşerken
Tarık Tufan
Yayınevi:Profil Kitap
Baskı Yılı:2019
Alıntı Sayfası: 121-122
ISBN: 978-605-7525-16-1
Alıntı Yapan: paradoksal
Okunma Sayısı: 1059