İslâm'ın tevhid ilkesini ve bu uğurda verdiği mücadeleyi, "ölü lafızların" hayat bulması şeklinde anlatmamız mümkündür. Başka bir anlatımla Allah inancı vardı; O'nu ve O'na olan inancı anlatmak için çeşitli kelimeler, lafızlar kullanılıyordu. Fakat lafız artık taşıyıcılığını kaybetmiş, mana gitmişti. İslâm, manasını yitirmiş veya tahrif olmuş kelimeleri yeniden ilk anlamlarına döndürerek insanlığı asıl fıtratına taşıdı. Burada artık tashih edilen sadece kelimeler değil, insanlığın o tevhid ilkesiyle kazanmış olduğu fıtri istikamet idi. İslâm, insanlığın kıblesini yeniden tashih etmekle onu "gerçek insan" haline getirdi. İslâm'ın ana ilkelerindne birisi adalet idi ve adalet bir şeyi olması gereken yere koymak, yerleştirmek demekti. İslâm'ın ilk yerli yerine koyduğu şey, Allah lafzı olacaktı: Tamamen yerini yitirmiş ve manadan kopmuş olan lafzı, tekrar ilk ve asıl amacına yerleştirmekle İslâm, insanlığı adalet ilkesi gereğince tashih etti. Adalet buydu: İnancın, İslâm'ın, ibadetin, kısaca Allah'a dair her şeyin yerli yerine konması! Hz. Peygamber bunu yapmakla insanlığa adalet ilkesini yeniden getirmiş olacaktı.
Esmâ-i Hüsnâ
Ekrem Demirli
Yayınevi:Fikriyat
Baskı Yılı:2024
Alıntı Sayfası: 27
ISBN: 978-625-94777-6-3
Alıntı Yapan: paradoksal
Okunma Sayısı: 45