Muhammed (as)'in bir hadisi bize adaletli yönetimin temel ilkesini öğretmektedir.
Şöyle ki: "Eğer hakimler, insanlara 'sadece kendi beyân ve iddialarına dayanarak' hak vermiş olsalardı, kişilerin kan bedeli ve mallarıyla ilgili davalarda âdil olmayan hükümler vermiş olurlardı; ancak yeterli delil olmaması halinde, davalının kendini savunurken karşı iddiasını bir yeminle desteklemesi gerekir." (Diğer kaynakların yanı sıra, İbn Hanbel, No:3188, 3292)
İslâm öncesi Arabistan'ında, fal okları, oyun zarları, sihir vb. pek ilkel araçlar yardımıyla hüküm verilmekteydi. Muhammed (as) ise, hakimlerin, söz konusu tarafların sunmuş olduğu delillerle yetinmeleri gerektiğini emretmiştir: Hatta hakimin, şayet edindiği bilgi normal tanıklık şeklinde elde edilmemişse, bu bilgiyi esas almaması gerekmekteydi. (Bu konuda yapılan bir tartışma ve Ebû Bekir ile Ömer'in sözleri için bk. İbn el-Kayyım, Turuk Hikmiye, s. 74-76) Aksi takdirde hakimler, kendileri bir yaptırıma maruz kalmaksızın, taraf tutuculuk yapmış olacaklardı. Kimi durumlarda adalete aykırı karar verme sakıncası taşımasına rağmen, Resulullah (as), şu meşhur hadisinde ifade ettiği gibi, bu tutumunu değiştirmek istememiştir:
"Ben ancak ölümlü bir insanım (beşerim); önüme birçok ihtilaflar getiriyorsunuz, içinizden biri karşı tarafa göre beni daha çok ikna etmiş ve ben de ondan işittiğim şeye göre karar vermiş olabilirim. Ben verdiğim hükümle bir kimseye aslında din kardeşine ait bir şeyi (yanılarak) bağışlayacak olursam, o bunu kesinlikle almasın, zira ben ona bu şekilde ancak Cehennem'den bir pay vermiş olurum."(Buhârî, Tırmizî ve İbn Hanbel'den naklen)
İşte bu adaletli yönetimin başlangıç dönemlerinde içinde bulunduğu durumu canlandıran başka bir anlatım: Ali (ra) şöyle rivayet eder: "Yaşım küçüktü ve daha önce hiç hakimlik görevinde bulunmamıştım. Bir gün Resulullah (as) beni hakim tayin etti. Tereddüt ettim, ancak o beni yüreklendirerek şu tavsiyede bulundu:
"İki taraf senin karşındaki yerlerini alınca, her iki tarafı da dinlemeden haklarında karar verme! Bu, (doğru) karar verebilmen için daha elverişlidir."
Ali, o günden beri bu şekilde hüküm vermeye devam ettiğini ve hükmünde asla şüphe ve tereddüde düşmediğini söyler.