Tarihçiler ilk vahiy ya da vahiylerin ardından geçici bir kesinti dönemi (fetret) olduğuna işaret ederler. (Ibn Hişâm, s.156; Suheylî, I, 161.) Takip eden üç yıl boyunca Muhammed (as)'da bir olgunluğun meydana gelmesi gerekir: Belki de herşeyden önce vahyin yarattığı dehşet ve ardından sakinlik ve haz dönemi, sonra yeni bir vecd (coşku) beklentisi ve nihayet büyük üzüntü ve ümitsizlik hali. Bu son safha ile ilgili olarak tarihçiler bize, içinde bulunduğu o keder ve sıkıntı dolu günlerinde, Muhammed (as)'ın birçok kez canına kıymak için tepelik yerlere çıktığını zikrederler (Buhârî, 91: Üç yıllık bir bekleyişten sonra, bir defasında Ebû Leheb'in karısı olan kendi yengesinin (Bk. Tefsîr-i İbn Kesîr), "Şeytanın artık seni terk etti" diyerek ona hakaretler yağdırması üzerine, Resulullah (as) bir süre bunalıma girmiş ve intihar etmek istemişti.). Fakat, kendisini aşağı atmaya hazırlandığı her defasında melek Cebrâil tekrar ortaya çıkıyor, kendisinin gerçekten Allah'ın Elçisi olduğunu tasdik ediyordu. Bu durum onu bir süre için yatıştırıyor ve o, ibâdetlerine yeniden koyuluyordu. Ailesiyle olan ilişkileri neredeyse kopma noktasına gelmişti ve hatta, Ka'be'nin avlusunda yatıp kalkıyordu; artık kendisini ilgilendiren yegâne şeyler, ruhunu ve gönlünü arındırmak ve herkese karşı iyilik yapmaktı.
Bu sıkı disiplinin ruhtaki en ufak lekeleri bile silip, dünya ile ilgili son alakaları da bertaraf etmesi ve böylece tıpkı diğer insanlar gibi bir insan olan, ama her hareketi, her sözü, her arzusu ilahî irade içinde kaybolup gidecek olan bir varlığı hazırlaması gerekiyordu. Resulullah (as), manevi gelişimi bu dereceye ulaştığında, artık vahyin gelişindeki kesilmeleri de, sadece vahyi gönderen ve Alemlerin Rabbi olan Allah'ı ilgilendiren herhangi bir olay olarak görüp tevekkül etti. Ancak bazı kimseler onu, Allah'ın kendisini terketmiş olduğunu söyleyerek alaya aldıkalrında, bu durum onun mânevi hazırlığını ikmal eden son darbe oldu ve Cebrail (as) yeni bir vahiy ile çıkıp geldi (Belâzurî, I, 208; İbn Hişâm, s.156):
"And olsun doğan güne!
Ve her şeyi örttüğü zaman geceye!
Ki Rabbin seni terk etmedi, sana hiç de darılmadı.
Ve kuşkusuz âhiret, senin için bu dünyadan daha hayırlıdır.
Ve muhakkak ki Rabbin sana güzel nimetler verecek ve sen de hoşnut olacaksın.
O seni bir yetim olarak bulup da sana bir sığınak, bir himâye sağlamadı mı?
Seni yolunu şaşırmış bir halde bulup da seni doğru yola eriştirmedi mi?
Ve seni başkasına muhtaç bir halde bulup da zengin etmedi mi?
Öyleyse sakın yetîme eziyet etme!
Ve el açıp isteyeni de sakın azarlama!
Ve Rabb'inin nimetini minnet ve şükranla an! (Duha: 93/1-11)
Bu ayetler, yeni bir din ve insanların hayrı için yüce bir nimet olan İslam'ın etrafa öğütlenip yayılması için ilahî bir emir olmuştu.