ÜYE GİRİŞİ / ÜYE KAYIT
ÜYE GİRİŞİ / ÜYE KAYIT

Doğru Türkçe

Şiar Yalçın

Yayınevi:Metis Yayınları
Baskı Yılı:1999
Alıntı Sayfası:
ISBN:
Alıntı Yapan: Yahya Bereket
Okunma Sayısı: 2300

"Bugüne kadar hiçbir çılgın, Türk milletine zincir vuramamıştır, ama tarih uzun, belki sonsuz bir süreçtir. Ve kuşkusuz bizim de en büyük hazinemiz ve bir yerde bağımsızlığımızın teminatı dilimizdir. Ama ne yazık ki bu hazinemiz günden güne değer kaybetmektedir. Türkçeye özen gösterenlerin, onu doğru ve güzel konuşan ve yazanların sayısı gittikçe azalmaktadır. (...) Bir doğruya karşılık pek çok yanlışlar yapılmıştır: dilimizin mazisiyle bağları koparılmış, arı Türkçe diye bir şey olamayacağı, dilimizin her dil gibi bazı yabancı dillerin etkisi altında kalan bir halita olduğu gerçeği gözardı edilmiş, bağnaz bir  'öztürkçecilik' tutkusu yüzünden, Türkçenin, değişik kavramları ve nüansları ifade etmek yeteneğini kaybetmesine göz yumulmuştur. Bunun sonucu olarak da, gençlerimizin ve hattâ orta yaşlılarımızın eski edebiyatımız ve kültürümüzle hiçbir ilişkileri kalmamış, bunların büyük çoğunluğu, bırakınız Divan Edebiyatı'nı, Namık Kemal'i, Tevfik Fikret'i, Halit Ziya'yı, Yahya Kemal'i, Ahmet Haşim'i, hattâ yer yer Nazım Hikmet ve Necip Fazıl'ı anlamak ve eserlerinin zevkine varmak yeteneğinden mahrum bırakılmışlardır. (...) Biz diyoruz ki, tek bir Türkçe vardır (hiç değilse Türkiye'de) ve bu dil tarih içinde şekillenmiş, birçok dillerden kelimeler alıp kendisine mal ederek hazinesini genişletmiştir. Sonra şunu da bilelim ve itiraf etmekten çekinmeyelim ki, Osmanlıca ifade kuvveti yüksek, zengin bir dildir. (...) Ama Osmanlıca halkın dili değilmiş! Elbette değildi, çünkü halk  yüzde doksanı itibariyle eğitilmemiş olduğu için bu dili benimsememiş, benimseyememiştir! Kaldı ki her dilde ve her dönemde halkın konuşma diliyle resmî ve edebî dil arasında belirli bir ayrılık vardır. Biz bugün o ayrılığı kaldırdık, ama ne büyük kayıplar pahasına kaldırdık! (...) Bugün Osmanlıcayı ihya etmek söz konusu olmasa bile, onun bünyesine girmiş, halka mal olmuş kelime ve tâbirlerini kullanmakta daha az çekingen davranmalı ve Osmanlıcayı hiç değilse liselerimizde zorunlu ders olarak okutmalıyız. Bu sadece mazimizle irtibatımızı yeniden kurmak için değil, ifade ve dolayısıyla düşünme gücümüzü artırmak için de şarttır. 500-1000 kelimeyle konuşur hale geldik, yazıktır, günahtır..." (a.g.e., Önsöz'den, s.7-8)

"Ben bir dil uzmanı ve hattâ profesyonel bir edebiyatçı değilim. O halde nasıl oluyor da uzmanlık sâhamın dışında kalan teknik bir dalda yazı yazmaya kalkışıyorum?
Anlatayım. Ben aslında hukukçuyum, fakat çocukluğumdan beri asıl merakım dil, yazı, edebiyat olmuştur.
Bu merakım dolayısıyla Türk dili üzerinde pek çok kitaplar okudum, Arap harflerini öğrendim, eski edebiyatımızı (Divan, Tanzimat, Servet-i Fünun) derinlemesine inceledim ve bir yıl da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine devam ettim. (Hikmet Eraylan, Reşit Rahmetî Arat, Ali Nihat Tarlan, Ahmet Caferoğlu hocalarımızdı).
Böylece, dil ve edebiyat konularında, bir uzman kadar olmasa da, küçümsenemeyecek bir bilgi ve birikim edindim. Bir de İngilizce ve Fransızcayı hemen hemen ana dilim kadar bildiğim gibi, bunların dışında da Latince dahil, birkaç Batı dilini okuduğumu anlayacak kadar bilirim.
Genel lenguistik, fonetik ve gramer de ilgi ve merak alanımın içine girdiği için,o konularda Türkçe ve yabancı dillerde epey yazılar okudum. Yazarlığıma gelince, makale ve denemelerim dışında basılmış telif eserim yok gibidir.
Ama buna karşılık, briç kitaplarıyla birlikte toplam 50-60 kadar basılmış çevirim vardır. Bu itibarla kendimi gerçek bir dil uzmanı saymasam bile, Türkçe konusunda yazı yazmaya hakkım olduğuna inanıyorum. 
Kaldı ki Fransızların şöyle bir deyimi vardır: 'Körler ükesinde tek gözlüler kraldır.'
Dil konusunda benden çok daha bilgili ve ehil olanlar elbette vardır (yani ülkemiz tümüyle kör değildir) ama bu görevi onlar yüklenmediklerine, hiç değilse günlük gazetelerde Türkçeyi doğru konuşmayı ve yazmayı öğretici ve teşvik edici mahiyette yazılar yazarak halkımızı bilgilendirmek ve aydınlatmak zahmetini ihtiyar etmek istemediklerine göre -oysa, bilindiği gibi, ciddi ve yüksek tirajlı birçok İngiliz, Fransız, Alman, Amerikan gazeteleri şu veya bu ad altında birer dil köşesine yer verirler (meselâ, New York Times'da William Safire'in 'Language' başlıklı bir sütunu vardır), ben kendi kendime bu misyonu verdim. (...)
Sevdiğim ve saydığım çok yakın bir dostum Milliyet'te çıkan yazılarımın hepsini okumuş, bir toplantıda nazikâne bir şekilde sitem ederek, 'Şiarcığım yapma, seni gerici zannedecekler, Atatürk düşmanı sayacaklar' dedi. Ve şunları ekledi:
'Atatürk'ün dil devrimini inkâr etmeye kadar gidiyorsun, okullarda Osmanlıca dersi verilmesini istiyorsun, yazılarında fazla Arapça- Farsça kökenli kelimeler kullanıyorsun.'
Güldüm. Çünkü ben bu sitem ve târizlere otuz seneden beri hedef olmaktayım.
En hararetli devrimciliğim zamanında da dil konusunda 'yoldaşlarım' gibi düşünmez ve onlarla 'dil bir alt yapı mıdır, üst yapı mıdır' diye saçma sapan tartışmalara girerdim.
Bence dil konusunda 'reformcu' veya 'radikal' bir görüş sahibi olmak devrimcilik ve ilericiliğin bir gereği olmadığı gibi, 'tutucu' veya 'ılımlı' olmak da siyasî irticaın bir göstergesi değildir." (a.g.e., "Türkçeyi Doğru Konuşmak ve Yazmak" başlıklı bölümden, s.35-36-37)

amazon.com.tr'deki Bunuokudunmu dükkanından satın almak için tıklayın.

Yorumlar

Yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir.

Esere İlişkin Diğer Alıntılar


Doğru Türkçe

Şiar Yalçın

Baskı Yılı: 1999
Alıntı Sayfası:
ISBN: 975-342-174-5

"Bugüne kadar hiçbir çılgın, Türk milletine zincir vuramamıştır, ama tarih uzun, belki sonsuz bir süreçtir. Ve kuşkusuz bizim de en büyük hazinemiz ve bir yerde bağımsızlığımızın teminatı dilimizdir. Ama ne yazık ki bu hazinemiz günden güne değer kaybetmektedir. Türkçeye özen gösterenlerin, onu doğru ve güzel konuşan ve yazanların sayısı gittikç ...

Devamı Facebook Twitter Google+ Pinterest