ÜYE GİRİŞİ / ÜYE KAYIT
ÜYE GİRİŞİ / ÜYE KAYIT

Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi

Prof. Dr. Osman Turan

Yayınevi:Ötüken Neşriyat
Baskı Yılı:2005
Alıntı Sayfası: 257
ISBN: 975-437-460-0
Alıntı Yapan: Hızır Reis
Okunma Sayısı: 1724
Post

Orhan Gazi’nin 1332’de İznik’in fethini müteakip ilk Osmanlı medresesini ve imaretini bu şehirde kurması belki de bu şehrin ilk Selçuklu payitahtı (1075-1098) olduğu ve Hıristiyanlık tarihinde de ilk defa 325’de büyük Concile (Ruhanî meclis)in burada toplandığı düşüncesiyle alâkalıdır. Bu ilim ocağına ilk müderris tayin edilen Dâvûd-ı Kayserî, Muhiddin Arabî’nin meşhur Fusûs ul-hikem adlı eserine yazdığı şerh ile tasavvufun Osmanlılar arasında yayılmasına ve aleyhindeki fikirlere rağmen onun “Şeyh-i ekber” pâyesine yükselmesine hizmet etti. Nitekim Osmanlılar Muhiddin-i Arabî’yi “Evliyanın sonu ve Hazreti Muhammed’in varisi” sayarken başka yerlerde onun küfrüne hükmeden mütefekkirler de vardı.

                Filhakika Osmanlı devletinin kuruluşu ve cihad ruhunun yükselişinde tasavvufun büyük bir kudret kaynağı haline gelmesi bu dini görüş ve cereyanda vukubulan bu inkılapla alakalıdır. Zira tahrip, kıtal ve dehşetle birlikte cereyan eden Moğol istila kasırgası Türk-İslam dünyasında siyasi ve içtimai huzuru yıkmış ve insanların hayat ümitlerini yitirmişti. Bu umumi psikoloji cemiyeti sarmış; insanları artık âhiret’te kurtuluş çarelerini aramağa ve tasavvufi tarikatlerin hızla yayılmasına sebep olmuştu. Bu durumda artık insanlar Allah’a yaklaşmak için bir şeyhe bağlanmak ve tekkelere koşmak lüzumunu duyuyorlardı. Bu tasavvuf görüşü ferdî kurtuluş gayesine doğru yönelince ilahî ruhtan alınan kudret cemiyetin yükselişi istikametini kaybetmiş; bu sebeple tasavvuf bir yandan içtimai miskinliğe, öte yandan da medrese disiplini karşısında kalan ahlaki ve dini bozuklukların bir takım mecazî fikirlerle hürriyet kazanmasına sebep oldu. Gerçekten ileri bir kültür ve fikir seviyesi isteyen tasavvuf bir kısım cahil zümreler ve dervişler arasında da kaba bir felsefeye inkılap etti. Nitekim garip kıyafetleri ve serseri hayatları ile tanınan bu zümreler Kalenderî, Cavlakî (çıplak), hatta Haydarî ve Melamî adlariyle İslam şehir ve beldeleri arasında dolaşıyorlardı. Yarı çıplak kıyafetleri, tıraş edilmiş sakal ve bıyıkları, bekâr hayatları, dilenmek suretiyle yaşamaları ve garip manzaraları ile halkın melametine uğruyor; bu sayede sevap kazandıklarını iddia ediyorlardı. Çok defa da tasavvuf perdesi altında ahlâkî sukut içerisinde yaşıyor ve her şeyi mubah sayıyor ve böylece de İbâhiyye mezhebine sapıyorlardı. Bunu yaparken de Allah’a bağlılığın esas olduğunu ve ibadetin de şekilden ibaret bulunduğunu iddia ediyorlardı. Bu inkişaf tasavvufun içtimaî sukut veya sadece ferdî kurtuluş halinde bozulmasına sebep oluyordu. Birçok şair ve sanatkâr da tasavvufun mecazî tabirlerini rahatça istismar ediyorlardı.

amazon.com.tr'deki Bunuokudunmu dükkanından satın almak için tıklayın.

Yorumlar

Yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir.

Esere İlişkin Diğer Alıntılar


Baskı Yılı: 2005
Alıntı Sayfası: 495
ISBN: 975-437-460-0

Türkiye, Avrupa’nın yanında, Tanzimat ile çeşitli inkılâplara girişirken ibtidaî hayat ve hurafeleri içinde uykusuna devam eden Japonya daha kolay fakat köklü bir inkılâba başlıyordu. Filhakika dünya ile temasları bulunmayan Japonlar bu sırada (1868) Avrupalıların zoru ile limanlarını Garbin ticaretine açıyor; daldığı uykudan ilk defa uyanıyor, ...

Devamı Facebook Twitter Google+ Pinterest