'Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyeti'nin merkez kültürü, Fransızlarınkidir. Mezkûr medeniyetin felsefîleşmesi öncelikle Fransız filosof-bilimadamı Rene Descartes'ın işidir. Bu noktadan itibâren Fransa, kültür öncülüğünü İngiltereye kaptırmıştır. Descartes'ten sonraysa, Fransadan artık, sistem kurucu filosof-bilimadamı çıkmamıştır. Nıhâyet, Yeniçağ Avrupasında felsefe-bilim devi olarak iki ülkenin temâyüz ettiğini görüyoruz; bunlardan biri İngiltere iken, öbürü de Almanyadır. İkisi de Germen ailesine mensûp dillerle bildirişir. Kadîm devirlerde de ortak coğrafya ile kavmî menşeden neşet etmişlerdir. Bununla birlikte, tarih boyunca birbirlerinden kayda değer derecede farklı gelenekler ile görenekler geliştirmiş, değişik zihniyet düzlemlerine ulaşmışlardır. O kadar ki yüzeyde aynı dini paylaşıyor gözükmelerine rağmen, o, bu iki milletin tasavvuruna çok farklı tarzlarda ve renklerde yansımıştır. -meselâ, Hristiyanlığın en önemli yortularından yalnızca Noelin, ikisi tarafından nice farklı idrâk olunduğunu görmek bile ziyâdesiyle ilgi çekici bir olaydır. Dinde ortaya çıkan farklılığı, her iki dilde dahî algılıyoruz. Akraba olmakla birlikte, gerek dilbilgisi, gerekse sözlerin tasavvur içeriği cihetinden baktığımızda, iki dilin birbirleriyle benzeşmedikleri ve birinden öbürüne tercüme imkânının da olağanüstü güç ve kısıtlı olduğu keyfiyeti, işin erbâbınca tesbiti nispeten kolaydır.
Sonuc olarak, bahsettiğimiz değişik zihniyet düzlemleri üstündeyse, birbirlerinden çok başka unsurları ön plana çıkaran felsefe sistemleri yükselmişlerdir. Bunların bağrından sökün etmiş ideolojilerde birbirlerine zıt düşen değerle, kendi toplumlarının yaşama gündemlerine taşınarak orada yerlerini almışlardır. Hem o derece uzlaşmazcasına yer almışlardır ki, dünya, evvelemirde İngiltere ile 'evlâd'ı A.B.D.nin arkasında, Almanya ve uzaktaki müttefiki Japonyayla eylül 1939dan ağustos 1645e değin sürmüş tarihin en kanlı ve şiddetli hesaplaşmasına girmiştir.