"Allah'ın talihli kullarından biri olmalıyım. İstanbul'a geldim geleli Sultanahmet ve civarında çalışıyorum. İstanbul'un kalbini dinliyorum yani." (s.15)
"Güzel bir şeyle karşılaştığımda aklıma ilk düşen; sevdiklerimi aramaktır." (s.21)
"İlk ve orta öğretimde biz çocuklara insanın tabiatla mücadelesi öğretilmişti. Ve tabiatı yenen insan göklere çıkarılıyordu. Ancak mücadele yolundan sapmış ve istenmeyen neticeler doğurmuş (çevre meseleleri) olmalı ki, şimdilerde tabiata düşman değil dost olmanın 'akıl işi' olduğu söyleniyor." (s.36)
"Evet, insanların vakti yok; bakıp geçiyorlar. Veya durup bir süre seyrediyorlar. Tefekkürün, künhüne varmanın, anlam aramanın, eleştirinin, itirazın hatta sözün yeri kalmadı." (s.37)
"İnsanı güvende olduğuna inandıran ev kokusu, sokak kokusu, mekân duygusu, eşya âşinalığı, tandır sıcaklığı, türkü sesi, keklik sesi, su sesi kaybolmuştu." (s., 65)
"Bir zamanlar bakir tabiatı tasvir için 'ayak izi değmemiş, balta girmemiş' ormanlar, topraklar denirdi. Bir zihniyetin kendini ele veren en çıplak görüntüsü. Ayak izinin ardından gelen şey: Balta. Şimdi düşünüyorum da 'Baltanın gözünü seveyim' demek geliyor içimden. Sabahtan akşama kadar çalışsa altı- üstü bir ağacın hakkından anca gelir. İnsanoğlu 'gelişti-kalkındı-ilerledi-doğaya hakim oldu-konfor kazandı-kaliteli denilen bir yaşama kavuştu ya'; balta çook gerilerde kaldı." (s.101)
"Modern hayat ile din, şu günlerde herkesin hakkında laf ettiği şey. Bu işin içinden çıkamıyorum, bari bir güzel tavsiye ile yazıyı bağlayayım. Efendim kadim dostum İsmail Kara'nın eseri bu konuda başvuracağımız mühim bir kaynak: Din ile Modernleşme arasında - Çağdaş Türk Düşüncesinin Meseleleri." (s.152)
"Teknoloji denilince Japonları çağırmak düşünülebilir. Ama Osmanlı arşivleri denilince yine Japonlara başvurmak abes değil mi? Bu 'Japon' esprisi soğuk kaçtı biliyorum. Yine de kısa süre önce arşiv kadrolarına karşı yürütülmek istenen 'kıyım' akla gelince insan böyle espriler yapmaktan kendini alamıyor." (s.179)
"Turgut Hoca bir kısmına değindiğimiz konuşmasını tamamladığında salonda pek az kişinin kaldığını farketti. Politikacılar ve yerel yönetim mensupları protokol konuşmalarının akabinde salonu terketmişti zaten. İnsan esef ediyor, şu gökkubbenin altında sözü dinlenecek kaç tane Turgut Cansever var acaba?" (s. 226)