Bilinmelidir ki insanlar, istikamette yedi kısma ayrılır: Birinci kısım sözü, fiili ve kalbi ile istikâmette olanlar iken ikinci kısım kabi ve fiili ile istikâmet üzere olanlardır. Her iki grup, kurtuluşa erenlerdir, fakat birinci sınıf daha üstündür. Üçüncü kısım, fiili ve sözü ile istikâmette iken kalbiyle istikâmet üzere olmayanlardır. Bu kişinin başkasından dolayı menfaat edinebileceği umulur. Dördüncüsü, fiili olmaksızın sadece sözü ve kalbi ile müstakîm olan kişidir. Beşincisi, fiili ve kalbi olmadan sadece sözü ile istikâmette olandır. Altıncısı, fiili ve sözü olmaksızın sadece kalbi ile istikâmette olandır. Yedincisi kalbi ve sözü olmadan sadece fiiliyle istikâmette olan kimsedir. İşte bunlar birbirlerinden üstün olsalar bile -lehlerine değil- aleyhlerinde olan kimselerdir.
Sözde istikamet ile kastedilen -istikamet böyle şeyleri kapsadığı için- gıybet, söz taşıyıcılığı gibi şeyleri terk etmek değildir. Sözdeki istikâmet ile kastedilen sözü ile başkalarını sırât-ı müstakime irşat etmektir. Bazen bu, irşat edilenden soyut olarak bulunabilir. Bu durumu bir bir misalle açıklayacağız: Bir insan namaz hakkında bilgi ediinir ve bilgiyi tam olarak anlar. Ardından namazla ilgili bu bilgisini başkasına öğretir. İşte bu kimse sözünde istikâmet üzeredir. Sonra namazın vakti gelir, zahirî şartlarına riayet ederek bilgisine göre namazını kılar. Bu durumda fiilinde istikâmet üzeredir. Ardından Allah'ın namazdan muradının kulun kalbinin namaz esnasında kendisiyle hazır olması olduğunu öğrenir ve kalbini Hak ile hazır eder. Böyle bir kişi kalbiyle istikâmet üzeredir. Öteki kısımları da buna kıyaslarsan, Allah'ın izniyle doğruyu bulursun.
Bunu öğrendiğinde, şöyle deriz: Meşru özel yollar içerisinde en doğru yol -sîretinden nakledildiği tarzda- Hz. Peygamber'in söz-fiil ve hâl olarak üzerinde bulunduğu yoldur. Bu yol, kâmil kişinin Hz. Peygamberi taklit ederek veya mârifet ve müşâhedeyle elde ettikleri yoldur. İşte bu yol, mutedil orta hâldir. (...) Bu mensûbiyet, ya şer'î-dinî bir yakınlık olabileceği gibi hâl ve bilgide Hz. Peygambere vârislik cihetinden ruhani yakınlık dolayısıyla gerçekleşebilir. (...)
Keşf ve mârifet ehli olmayan mümin ve müslümanlar hakkında da orta yol üzere istikâmet, çeşitli derece ve mertebelere ayrılır. (...)
"Hüviyet" olarak isimlendirilen Hakkın hakikati, zahiri ve bâtını birleştirir. Allah, şu ayetle buna dikkat çekmiştir: "O evveldir, âhirdir, zâhirdir ve bâtındır." Hüviyet makâmı, evvellik ve âhirlik, zâhirlik ve bâtınlık arasında ortaya çıkar. (...)"