’Allah var idi ve O’nunla beraber başka birşey yoktu.’ Sonra bu rivayete ‘O, şimdi de olduğu gibidir’ ifadesi eklenmiştir. Hakka âlemi yaratmaktan dolayı daha önce sabit olmayan bir nitelik dönmemiştir. Bilakis Allah, âlemi yaratmadan önce kendisi nedeniyle sıfatlarla nitelenmiş, yaratıklarının kendileriyle O’na dua ettikleri isimleriyle isimlenmişti. Allah âlemi var etmek ve kendisine dair bilgisiyle onu bildiği tarzda (yaratılışını) başlatmak isteyince, tenzih tecellilerinin bir tarzıyla bu yüce iradeden tümel hakikate yönelik bir tecelli gerçekleşmiştir. Başka bir ifadeyle, ondan hebâ diye isimlendirilen bir hakikat meydana gelmiştir. Hebâ, içinde istenilen şekil ve suretlerin meydana getirilmesi için binanın harcı ve toprağı gibidir ve o âlemde yaratılmış ilk varlıktır. Kuşkusuz Ali b. Ebû Talib, Sehl b. Abdullah gibi tahkik sahibi keşf ve vecd ehli onu zikretmiştir.
Sonra, Allah nuruyla bu Hebâ’ya tecelli etmiştir. Söz konusu Hebâ’yı akılcılar bütün Heyula diye isimlendirmiştir. Bütün âlem, onda bilkuvve ve uygunluk olarak bulunur. Her şey bu Hebâ’dan kendi güç ve istidadınca bir şey kabul etmiştir. Bu durum, evin duvarlarının kandilin ışığını kabul etmesine benzer. Işığa yakın olduğu ölçüde aydınlanma artar. Allah şöyle buyurur: ’O’nun nurunun misali, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir.’ (en’Nur 24/35) Böylelikle Allah, nurunu lambaya benzetmiştir.