Hz. Peygamber şairLebid'in:
Dikkat ediniz ! Allah'tan başka her şey yok olucudur
sözü kendisine ulaştığında, şöyle buyurdu: 'Bu Arapların söylediği en doğru sözdür.' (s.176)
Kuşkusuz mutluluk, Allah'a ve O'nun nezdinden gelen şeylere iman etmeye bağlıdır. Çünkü Hak bunu bildirmiştir. (s.177)
Bilgiden sonra bilgisizlik asla yoktur. Fakat bilgi, aklî bir delili araştırmanın sıonucunda elde edilmiş olabilir. Böyle bir bilgi ise, bize göre, bilgi değildir; çünkü söz konusu insan, bilgiyi elde etse bile, kuşkulara maruz kalabilir. Bilgi, sahibi kuşku taşımayan bilgidir. Böyle bir bilgi ise, zevk bilgisinde söz konusu olabilir. İşte bizim hakkında 'bilgidir' dediğimiz şey odur. 'Allah doğruyu söyler ve doğru yola ulaştırır.(el-Ahzab 33/4)
Âlem Allah'a alâmet değildir. Çünkü 'Allah âlemlerden müstağnîdir.' (Âl-i İmran 3/97) Âlem, Hakta zuhur eden bu hükümlerin ait olduğu anlamların sübutuna alâmettir. Öyleyse âlem, kendine alâmet ve delildir. (s.178)
Allah ehlinden kâmil olanlar, işlerin değişmesi nedeniyle halden hale girer. Çünkü Hak varlıkta ancak şe'nlerin (işler) suretleriyle zuhur eder. (s.178)
Allah tehdidi meşiyetine (mutlak iradesi) bağlamış, vaadin ise geçerliliğinden söz etmiştir.ki, bu zorunludur. Halbuki vaadi iyilik yapan hakkında mutlak iradesine (meşiyet) bağlamamıştır. Fakat günahkâr hakkında meşiyetini bağışlama ve cezaya bağlamıştır (dilerse bağışlar, dilerse ceza verir). Bu nedenle Allah'ın vaadine itimat edilir. (s.179)
Allah kulunun kendisi hakkındaki zannına göredir. Bu nedenle Allah hakkında iyi zanda (hüsnü zan) bulunmak gerekir. Burada zan bilgi anlamında yorumlanmalıdır. (s.180)
Umut, âriflerin değil, müminlerin hallerindendir. Çünkü ârifler kendi işleri hakkında bir basirete sahiptir, dolayısıyla onlarda umut olmaz. Aynı şey, kendi durumu hakkında basireti olan herkes için geçerlidir. (s.198)
Nefislere utanmaktan daha ağır gelen bir azap yoktur. (s.226)
Bilmelisin ki, sûfilere göre zevk, tecellinin ilkelerinin ilkidir. Zevk, kulun kalbine ansızın gelen bir haldir. s.382)
İlme'l-yakîn, kuşku / şüphe taşımayan delilin verdiği kesinliktir (yakîn). Ayne'l-yakîn, müşahede ve keşfin verdiği kesinlik, hakka'l-yakîn ise müşahedeyle amaçlanan bilginin kalpte gerçekleşmesidir. (s.442)