Mahabbet, ki kökü/kaynağı Vâhidiyet mertebesindedir, her merhalede ayrışmanın nedenidir; esma ve sıfattan Zât'ın ayrışması(temeyyüz), esma ve sıfatın birbiri arasındaki ayrışması; hakâikin, ilm-i Zâtî'de ayrışması, en nihayet aynî varolanların çokluk hâlini almaları, tüm bunlar mahabbet iledir. Sonuç olarak tüm olan-lar, yani Zât'tan ayrılarak o-olanlar, mahabbetin hakikatinin temeyyüz etmesi, tezahür etmesi demektir. Başka bir deyişle, Vâhidiyetten kesrete, saf O-luk'tan O-luşmaklık'a gidiş, mahabbetin sereyânıdır. Mahabbetin hakikati, örtüsünü, ancak, tezevvuk eden nefse, mânâsını idrâk eden vicdâna açar; çünkü en nihayetinde vicdânî bir kavramdır; ruhu, kalbi, nefsi, mutlak güzele, mutlak varlık'ın cemâline incizâbıyla, kendinde yansıttığı oranda idrâk eder. İlginç olan, mahabbetin kaynağının Vâhidiyet mertebesi olduğunu Fuzulî'nin bir beytinde şöyle dillendirmesidir:
Vâdi-i vahdet hakîkatte makâm-ı ışktır (s.125, Gazel 1)