"Bir ayette hayret kelimesi hayran şeklinde yer almıştır. Şeytanların heves verip, yeryüzünde şaşkın[hayran] bıraktığı kimse. (6:71) Müfessir Kadı Beyzâvî bu ayetteki 'hayran' [şaşkın] kelimesini yoldan çıkmak diye yorumlar: (Hayran) yoldan sapmış ve hayrette kalmış kişi (Beyzâvî, Envarü't-Tenzil, I:141).
(...)
*Hayret eden ermiştir. Hidayete eren ise ayrılmıştır. (...) O halde Tanrı'da hayrete ulaşmak, O'na ulaşmanın ta kendisidir.
(...) Allah'ı bilenler dört sınıftır: (...) Bu noktada bu bilginin sahiplerinde bir hayret ortaya çıkar. Söz konusu hayret gerçekte doğru yolu bulmanın ta kendisidir. Şu halde hayret ile kalan kimse, şaşırır; hayretin varlığı ile kalan ise doğru yolu bulmuş ve ermiştir.(Fütûhat, IV:42-43) (...) O halde burada dile getirilen hayret marifetten kaynaklanan bir hayrettir (Çünkü o hayretin kendisiyle değil, varlığıyla bulunma durumudur).Hayretin konumunu tespitten sonra İbnü'l-Arabî'deki tanımını yapabiliriz: Hayret tecellilerinin sürekliliğine bakmak ve her tecellide kendisini tanımakla birlikte Allah'ı bilmenin dalgalarında boğulmaktır. İşte bu, akılcı ve dini düşüncenin veya Allah'ı bilme yolundaki her sülûkun vardığı son noktadır. Bu tanımdan hayret ile ilim arasındaki farkı da görebilmekteyiz. Buna göre bilen bilgisini kuşattığı gibi, hayret de sahibini kuşatır. O halde hayrete düşen ilim deryasında boğulan kimsedir. Fakat bu boğulma, ilahi tecellilerin art arda gelişini idrakten habersiz yapmaz. (...) (boğulma: gark olma, suya dalmış /batmış olma. aa.)
*Hz. Peygamber'in Rabbine hitap ederken 'Sendeki hayretimi artır' dediği rivayet edilmiştir. Bunun sebebi Hz. Peygamber'in suretlerin farklılaşması nedeniyle tecelli ehli için hayret makamının üstünlüğünü bilmesidir.(Fütûhat, III:490)
* Allah'ın yaratanı olduğunu bildiğini iddia edip de Hayret etmeyenin hali bilgisizliğine delildir. O halde hayret ehli delilleri inceleyip (akıl ve vahiy delili) onları tam araştırmanın kendilerini Allah hakkında şaşkınlık ve acizliğe ulaştırdığı kimselerdir. (...) Hak kendisine dair ilmini artırdığında, bu ilim Hz. Peygamber'in daha fazla hayrete düşmesine yol açmaktaydı. (Fütûhat, I:270-71) (...)
* Hidayet insanın hayrete ulaşmasıdır. Böylece şunu görür: İşin sonu hayret imiş. Hayret hareket ve tedirginlik demektir. Hareket hayattır. (...)"