"(...) Şu halde hayret ile kalan kimse, şaşırır; hayretin varlığı ile kalan ise doğru yolu bulmuş ve ermiştir. (FÜTÛHÂT, IV:42-43) (...) O halde burada dile getirilen hayret marifetten kaynaklanan bir hayrettir (Çünkü hayretin kendisiyle değil, varlığıyla bulunma durumudur)." (s.274)
"(...) Buna göre elde edilecek nihai şey ermek, fakat hayrete ermektir. İşte bu İbnü'l-Arabî'nin hidayeti hayret diye tanımlamasının anlamıdır." (s.275)
"Hidayet insanın hayrete ulaşmasıdır. Böylece şunu görür: İşin sonu hayret imiş. Hayret hareket ve tedirginlik demektir. Hareket hayattır. O halde ne sâkinlik, ne ölüm, ne varlık ve ne yokluk söz konusudur. (FUSÛS, 199:200) (s.276)
"NOTLAR:"dan:
"(...) Ayrıca Osman Yahya'nın İbnü'l-Arabî'deki hayret türleri hakkındaki değerlendirmesi için bkz. Mecelletü'l-Maşrık,s. 733. Söz konusu türler, cehalet hayreti ve marifet hayretidir. (s.276)
"İbnü'l-Arabî'de dalal kelimesi hayret ile eş anlamlıdır." (s.149)
"İlk bakışta hayretten anlaşılan şey, kendisinden bir dalaletin ortaya çıktığı kavramdır. Fakat İbnü'l-Arabî hayreti ilmin olmayışı değil, ilmin çokluğu anlamında tanımlamıştır. Buna göre ilmi artan kimse hayrete düşer. Bu nedenlehayret şöyle tanımlanmıştır: Hayret bilgi deryalarında boğulmaktır." (s.276)
"Sûfiler marifet hayretinin artmasını istemişlerdir. (...)" (s.276)