Her şeyden önce asırlardır birçok dinî, etnik ve coğrafi farklılığı problemsiz olarak içinde barındırmış olan Türk halkının esas itibariyle bir arada yaşama diye gerçek ve hayatî bir problemi olmamıştır. Bütün olumsuz yönlendirmelere ve biçimsizleştirme gayretlerine rağmen bugün de esas itibariyle yoktur. Uyarılmış problemler hariç Türkiye'de hâlâ gayrimüslim düsmanlığı müşahade edilmiyor. Bir arada yaşamanın önünde engel olarak müslümanları görmek ise -Türk halkını tanımamaktan ve bilgi yetersizliğinden kaynaklanmıyorsa eğer- bir kasd-ı mahsusun ürünü olabilir ancak.
İkinci husus şu: Bugün laikliği gevşeterek, cilalayarak sürdürmek ve bir şekilde tahkim etmek peşinde olan "bir arada yaşama" edebiyatçılarının bir kesimi, şimdi reddettikleri veya tenkit etmeye yöneldikleri "katı laiklik savunucularının ve uygulayıcılarının doğrudan ve dolaylı varisleridir. Zaten nihai olarak batı tipi bir laikliği demokrasinin ve rejimin devamı için vazgeçilmez şart olarak ileri sürmektedirler.
Birileri hem haksız olarak edindi(rildi)kleri siyasî, sosyal iktidarlarını sürdürecekler, hem de haklarını yedikleri insanların gözlerinin içine baka baka onlarla bir arada yaşamaktan bahsedecekler, bunun adı da demokrasi olacak.