Herkesin herşey hakkında bilgisi değişiyor. Kimine az gelen öbürüne çok geliyor. Birine güzel görünen başkasına çirkindir. Birisine uzakta sanılan bir başkasının ta yanında duruyor. Bir insanın sevdiğini öbürü zem ediyor... Bir kalbin merhametle eridiği nesne başkası için kin kaynağıdır. Bir zümrenin alkışları karşı zümreye matem teraneleri halinde aksediyor. Bir varlığa insanlığın bir kısmı kutsal diyerek taparken başka zümreler nefretle ürperiyorlar. Bütün bu anlaşmazlıkların sebebi bütün insanlar için selâmet yollarının başka başka oluşudurç Hedef bir: Selâmet gayesi. Lâyık yollar başka. Zira insan yapıları başkadır. İşte bu başkalık, içimizdeki şeytan ve şeytanlardır. Şaşırtıcı nefistir. Gerçek şudur ki, bizimle yine bizim gayemiz arasında hadsiz hesapsız perdeler gerilmiş, bizim ilmimiz ve kamalimiz, gayemiz olan selâmete giderken bizi şaşırtan engelleri ortadan kaldırmak içindir. Bu adam neden komünisttir? İnsiyaklarına esirdir de ondan. Ham sofu neden cehennem tüccarıdır? Çünkü ümitleri yoktur.
Dostum neden aşırı menfaatçidir? Midesi iyi hazm ettiğinden. Delikanlı niçin zevke düşkündür? Asabi sisteminin canlılığından. İhtiyar neden merhametlidir? Merhamete muhtaç olduğundan. Beriki niçin zalimdir? Zulüm görmek için içi gıcıklandığından.
İnsan kendi ölçüsü ile kâinatı ölçüyor ve kâinat sahnesinde yalnız kendini görüyor, yalnız kendini anlıyor. İçimizdekinden başkasını da anlamasını bilen yok gibidir. Varsa o da hükümdardır. Artık o insan yani başkasını anlamasını bilen insan, ne korkaktır, ne haristir, ne âcizdir, ne fânidir, ne de yalnızdır. Bütün bir varlık kalabalığı arasında hepimizin yalnız yaşadığı bu dünyada o, var olan gerçekle beraberdir. Bilmek, gerçekten bilmek onun bilgisidir. Bilen, kendi varlığından yukarılara tırmanan insandır. "Bana korkak, bana zalim diyorsun, Hâlâ anlamıyorsun ki ben korkağım, ben zalimim." Varlık itham edilir mi? Bu ne büyük gaflet! İşte bu en büyük gafletin anlaşılması, gerçek ilmin başlangıcıdır ve onun başladığı yerde hatalar, zaaflar, zulümler, yeisler, hepsi, hepsi erir. İnsan denen şu zavallı fânilerin çalkalandığı karanlık bir fırtınayı andıran hayat sahnesine ibret gözü ile bakılsın: Sanki yolunu şaşırmış küreler çarpışıyor ve muhakkak infilâkları hepimizi yakacaktır. Birbirine düşman olan iki insanın ellerindeki silâhlarını alarak birer buket veriniz.; telkin yapın ve alışkanlık aşılayınız. Ondan sonra güler yüzle birbirlerine buket takdim etmekten hoşlanacaklar ve kendi selametlerini bu harekette arayacaklardır. Telkin ve alışkanlık, bunlar bizim sanatımız. Ellere silah vermek için sanatlarını kullananlar, selâmet yolunun perdelerini yırtmayanlardır. Peki ama onlara yırttıran yoksa ne yapsınlar? Onlar da masumdur. Bir olan selâmet gayesine götürecek cevher akıl cevheri ise, onun tacı ilhamdır, aklı sonsuzluğa teslim edne, sonsuzluk denizinde yüzdüren ilhamdır. Hikmetin kaynağı onda, ibadetin mânası yine ondadır. Bir göz, bir bakış tarzı var ki gafletler onda eriyor. Herşey onda murada eriyor. Her hareket gayesine ulaşıyor. Cüz'i ölçülerden sıyrılıp bütünle boy ölçüşen içsel merak ve sıkıntıdan doğarak ebedî ve sebepsiz saadete ulaştıran, dünyayı cennet yapan, çokluğu Bir'e ulaştıran bu cevher bu hizmet, bu kudret, bilmek ihtirasında onların asla bilmediği bir şeydir: Bilmek.