"Abdest aldığın vakit hilâftan, ya'nî mekrûhât ve müfsidâttan hâriç kalmağa çalış! Abdesti gusül ve mesh husûslarında tertîbe ve sünen-i seniyyeye riâyet ile tamâm al! Ve namaza mahsûs olarak almayıp tahâretle bulunmak için alsan bile, namaz kılacak olan bir kimsenin i'tinâ ve dikkat ile aldığı abdest gibi tamâm al! Bu abdest namaz için değildir; nasıl olsa olur!.. diyerek müsâmaha etme! Ve her bir hareketine abdest alırken besmele ile başla! Ve ellerini terk-i dünyâ niyyetiyle yıka! Ve terk-i dünyâ muhabbet-i mâsivâyı kalbden ihraç etmek demektir. Yoksa evlâd ve iyâlden ve kâffe-i muâmelât-ı dünyeviyyeden tecerrüd edip ruhbâniyyeti ihtiyâr etmek değildir. Mesnevi: Tercüme: "Dünya nedir? Hudâ'dan gâfil olmaktır. Yoksa kumaşlar, gümüşler, evlâd ve kadın değildir."
Ve ağzına su verirken kalben zikr ve tilâvet et! Ve Allah Teâlâ'nın ma'nevî ve ruhânî olan kokularını koklamak niyyetiyle burnuna su ver! Ve zillet-i ihtiyâr ve kibri nefsinden tarh ve ihraç niyyeti ile burnunu temizle! Ve yüzünü Hakk'a ve halka karşı hayâ niyyeti ile yıka! Ve kollarını dirseklerine kadar, cemî-i umûrunda Hakk'a tevekkül niyyeti ile yıka! Ve kulaklarına söz dinlemek ve dinlediğin sözlerin en güzeline ittibâ' etmek niyyeti ile mesh et! Ve ayaklarını kesîb-i müşâhedeyi tayy etmek ve çiğnemek niyyeti ile yıka! 'Kesîb' lügatte 'kum tepesi'ne ıtlâk olunur. Istılâh-ı şer'îde 'küre-i cennette suver-i cinâniyyeden hâlî bir mahaldir ki, ehl-i cennet o makâmda cemî'-i lezâiz-i cinâniyyeden el çekmiş oldukları bir hâlde tecellî-i zâtiye nâil olurlar.' (...) Ayaklarını yıkadıktan sonra seni tahârete muvaffak eden Allah Teâla'ya hamd ü senâ et! Ve sana Hakk'a giden yolu açık bir sûrette gösteren Allah Teâla'nın Resûlü hâtem-i enbiyâ (Sav) Efendimiz üzerine salâvat getir!
Ve seccâdende veyâhut namazı kılacağın bir mahalde, Rabbinin huzûrunda tahdîd ve teşbîh olmaksızın, ya'nî O'nu tenzîh-i sırf ile tahdîd ve teşbîh-i sırf ile takyîd etmeksizin dur! (...) Ve yüzünü nasıl Ka'be'ye çevirmekte isen, kalbini de Hakk'a çevir. (...) Ve O'nun vücud-i hakîkîsinin azametini ve bî-nihâyeliğini; ve sen O'nun muvâcehesinde, her vech ile mahdûdiyyetini ve kulluğunu çeşm-i kalbin ile müşâhede ile tekbîr et! (...) Ve Kur'ân-ı Kerîm'i kıraat ettiğin vakit, okunan âyet-i kerîmenin ma'nâ-yı münîfi ne ise, kalbini bu ma'nâda müstağrak kıl!" (a.g.e., s.431-432)
Bilinmeyebilecek kelimelerin anlamları ve karşılıkları:
/ hilâf: ihtilâf, fikir anlaşmazlığı, farklılığı / mekrûhat: kerîh görülenler,fena görülenler, beğenilmeyenler / müfsidât: ifsad edenler, bozanlar / mesh: silme, sığama, abdest alırken ıslak eli başın dört bölüğünden bir bölüğüne sürme / sünen-i seniyye: Yüce sünnetler, Hz. Peygamber'in yapıp ettikleri / mâsivâ: Allah'tan başka olanlar / kâffe: hepsi, tümü / muamelât: islemler, muameleler / tecerrüd etmek: soyutlanmak / ruhbâniyyet: râhiplik, keşişlik / ihtiyâr etmek: tercih etmek, seçmek / iyâl: kadın, eş / Hudâ: Tanrı / Tilâvet: Kur'an okuma, Kur'an okunması / tarh: çıkarma / cemî-i umûr: işlerin tümü / ittibâ' etmek: uymak, tâbi olmak / müşahede: Yaratanı yaratılmışta, Hakk'ı halkta görme, her zerrede Hakk'ın varlığına tanık olma / ıtlak olunmak: denilmek, isim verilmek / tayy etmek: atlamak, üzerinden geçmek / ıstılâh-ı şer'î: şeriat terminolojisi / suver: sûretler, görünüşler / cinâniyye: cennetlerle ilgili olan / hâlî: uzak, boş / lezâiz: lezzetler / tecellî-i zati: Zâtın (Hakk'ın) tecellisi, zuhuru / nâil olmak: erişmek / hâtem-i enbiya: Peygamberlerin sonuncusu /Salâvat getirmek: Hz. Peygamber'e ve onun yakınlarına belli duaları okumak / tahdîd: sınırlama / teşbih: benzetme / tenzîh-i sırf: yalnızca tenzîh (eksiklik ve diğer yaratılmışlara ait özelliklerden uzak tutmak) / teşbîh-i sırf: yalnızca teşbîh / takyîd: kayıt ve şarta bağla(n)ma, mukayyet kılma / vücûd: varlık / bî-nihâyelik: sonsuzluk / muvâcehe: yüzleşme, yüz yüze gelme / vech: yüz, yön, sûret / mahdûdiyyet: sınırlılık / çeşm-i kalb: kalb gözü / tekbîr etmek?: 'Allâhü ekber' demek, Allâh'ın yüceliğini ifade etmek / ma'nâ-yı münif: yüksek mânâ / müstağrak kılmak: dalmış, gark olmuş duruma getirmek /