Büyük atamız Yavuz Sultan Selim'i ilme âlime hörmetini ifade eden pek meşhur bir hadiseyi de anlatmak istiyorum. Yavuz Mısır'ı aldıktan sonra bu ülkenin idaresini bir Kölemen'e teslim ederek İstanbul'a dönüyordu. Ordu, Adana civarında yürürken, Padişah kendisinin sol tarafında at üstünde giden, Sinan Paşa'nın Mısır'da düşman tarafından katledilmesiyle tâyin ettiği yeni sadrazam Yunus Paşa'ya dönerek, "Ne dersin Yunus, Mısır'ı da aldık diye söz açar". Bunu fırsat bilen yeni sadrazam, "Evet Padişahım, Mısır'ı aldık ama eğer Firavunlar ülkesini bir Kölemen'e bağışlayacağınızı bilseydik kullarınız ardınız sıra gelmezdik" diye cevaplandırır. Bu sözün altında belki de devleti sarsabilecek gizli bir fitne kazanının kaynadığını sezen hikmet sahibi hükümdar kılıcını çeker ve bir vuruşta sadrazamın kellesini düşürür. Yine de hırsını alamaz ve atını mahmuzlar. Padişahın sağ yanında at süre kazasker İbn-i Kemâl heyecan içindedir ve geride kalmıştır. Padişah ona dönerek yanına gelmesini işaret eder. Maalesef İbn'i Kemâl'in atı, Padişah'ın yanına vardığı anda yerdeki iri çamur yığınına basarak çamuru padişahın üzerine sıçratır ve kaftanını baştan aşağı çamura bulaştırır. Bu hareket üzerine korkudan titremeye başlayan kazaskerin hayret bakışları önnüde Padişah atından iner, kaftanını çıkarır ve kaftancıbaşıyı çağırarak ona teslim ederken şu sözleri söyler: "Alınız bunu, tabutuma örtünüz. Zira ulemânın atının ayağından sıçrayan çamur dahi bizim için şereftir." Nesiller için bir ilim müzesi olacak o kaftan hâlâ onun tabutunu örtüyor. Lâkin ibret alacak ziyaretçiler yok, onlar ölmüştür.
Esere İlişkin Diğer Alıntılar
İslam ve İnsan Mevlana ve Tasavvuf
Nurettin Topçu
Gerçeğe yönelen insanda görülen ilk inkılâp, ilk ilâhi tecelli, etrafına saldıran iştihalarını red edip bütün başkalarının, başka insanların sefaletlerine uzanan ıztırabı benimsemesidir. Bu, bizde merhametin hareketidir. Çocukluk çağında başlayarak döven, zulmeden, işkence yapan, hemcinsine saldıran insan, merhamet güneşinin kendinde doğuşu ile ...
İslam ve İnsan Mevlana ve Tasavvuf
Nurettin Topçu
Her dinin esasında ilâhî iradeye iştirak ve ona teslim oluş vardır. Bu halin gerçek gayesi, ruhun yükseltilmesidir. Buna ahlâklılık denir. Bütün dinler, insanların ahlâkını yükseltmeye çalışmışlardır. Ahlâkta ise pek çok dereceler ve sonsuz basamaklar vardır. Hayırların sayısı sayılmayacak kadar çok ve üst basamakları alçaklardan bakanlara görül ...