Mümkünlerin en bilgilisi, Yaratıcısını sadece O'nun açısından bilendir: Söz konusu kimse nefsini ve kendisinden varolduğu kimseyi bilir. Bundan başka bir şeyi bilmesi geçerli değildir. Çünkü bir şeyi bilmek, onu kuşatmaya ve onu tüketmeye imkân verir. Böyle bir şey ise ilâhî katta imkânsızdır. O halde O'nu bilmek imkânsızdır. 'Ondan' bilmek de (kısmî bilgi) geçerli değildir, çünkü parçalara bölünemez. Şu halde sadece 'O'ndan olan şey' hakkında bilgi söz konusu olabilir. Ondan olan şey ise sensin. O halde, bilinen sensin.
Şöyle bir iddia ileri sürülebilir: 'O şöyle değildir' diye bilmemiz de O'nu bilmedir. Şöyle yanıt veririz: Bu tarz bilmede, delil arada bir ortaklık olmayacağına hükmettiği için, sen kendi niteliklerinden O'nu soyulamışsındır. Böylelikle kendinde, kendisine bilindiği tarzda sana bilinmeyen bir zattan farklılaştın. Yoksa kendiliğinde sahip olduğu olumlu nitelikleri bulunmadığı için senden farklılaşış değildir. O halde neyi bildiğini öğren ve şöyle de: 'Rabbim! Benim ilmimi artır.'
O'nu bilseydin O olmazdı; O seni bilmeseydi sen olmazdın. Binaenaleyh Allah, bilgisiyle seni var etmiş, sen de acizliğinle ona ibadet etmişsindir. Dolayısıyla O O'dur, O'na aittir, sana değil. Sen de sensin, kendine aitsin ve O'na aitsin. Şu halde sen, O'nunla irtibatlısın, tersi değil.
Genel anlamda daire noktayla irtibatlıdır ve fakat nokta aynı anlamda daireyle irtibatlı değildir. Dairenin noktası daireyle irtibatlıdır. Aynı şekilde, mutlak zat da seninle irtibatlı değildir. Zatın Ulûhiyet ise dairenin örneğinde olduğu gibi, ilâhlı ile irtibatlıdır.