ÜYE GİRİŞİ / ÜYE KAYIT
ÜYE GİRİŞİ / ÜYE KAYIT

Şair Sûfîler Mevlana, Yunus ve Niyazi-i Mısrî Üzerine İncelemeler

Ekrem Demirli

Yayınevi:Sufi Kitap
Baskı Yılı:2015
Alıntı Sayfası:
ISBN: 978-605-5215-84-2
Alıntı Yapan: paradoksal
Okunma Sayısı: 3006
Post

"Naslarda sırat-ı müstakim, şeriat, tarikat şeklinde zikredilen doğru yol, ana yol gibi kavramlar sürekli insanı maksada götürecek araçları ve bunun için gerekli ahlaklanmayı anlatan kavramlardır. Gaflet ise dalalet, hayret ve cehaletin ortak vasfıdır: durumun vahametinden habersiz kalmak!" (s.141)

"Tasavvuf tövbe ile başlar: ilk makam tövbedir ve tövbe mevcut durum hakkında insanın bir tasavvur sahibi olması demektir. Mevcut durum insan için açık bir tehlikedir, insanın vakti azdır ve bir an önce kurtuluş için yola çıkmalıdır. Birinci hayretten uzaklaşmak tövbe ile başlar. Bu anlamıyla tövbe mevcut durumun kazandırdığı bir bilgiden ortaya çıkarak itiraf (insanın acizliğini ve kötü durumunu bilmesi) adını alır. İnsan kötü bir durumdadır ve onu kurtaracak olan Allah'tan başkası değildir; hiçbir insan kendi gücüyle kurtulamaz!" (s.141-142)

"Bu durumda tasavvufu anlayabilmek için tembih, işaret, ikaz, inzar, irşad vs. olarak başka bir kavram grubunun ortaya çıktığı" belirtilir. "Bunlar yolda kalmış veya yolu bulamamış [hayret halinde -aa.-] olanların, maksada ulaştıran doğru yola sevk edilmesini anlatan kavramlardır." (s.142)

"Mevcut durumda tehlikeden habersiz kalan insanın halini 'hayret' diye tabir etmek anlaşlır bir durumdur. Şaşırtıcı olan, yolun sonunda insanın tekrar hayrete ulaşacak olduğunu söylemektir. Sûfîler 'hayretten başlayıp hayrette neticelenen bir yolculuk' kabul ettiler insanın yokluktan başlayan ve Allah'ta biten tasavvuf yolculuğunu!" (...) "Hiç kuşkusuz iki hayret, mahiyeti itibariyle birbirinden farklıdır. Yola çıkmamış insanın hayreti her bakımdan bir cehalettir. İlahi inayet ve yardım, elinden tutmamışsa bu hayret insanın çöllerde [mecazî anlamda -aa.-] helak olmasına yol açacaktır. Yolu ikmal eden insanın hayreti ise ilk tasavvuru ile vardığı netice arasındaki çelişkiden kaynaklanır: İnsan Allah'ı bir hakikat olarak  tasavvur ederek yola çıkar. Yolculuğa başlarken Allah hakkındaki bilgilerini dinden veya gelenekten veya aklından elde etmiştir: Allah bulunduğu yerde -veya davranışta- değildir ve bulunduğu yer Allah'tan uzaktır [bildiğimiz 'mesafe' anlamında değil -aa-]. Kurtuluş için Allah'a doğru gitmelidir. (...) İnsan tövbe ederek yola koyulunca Allah'ı yolun sonunda kabul eder. Bu süreçte insana eşlik eden düşünce tenzih düşüncesidir. Allah'ın bulunduğu yer, ahlaki bir davranış olabileceği gibi bir amel veya bir zaman (Kadir gecesi gibi) veya mekân olabilir (sûfîlerin Hakk'ın Kâbe'de, Kudüs'te bulunabileceği vehmiyle ilgili eleştirileri bununla ilgilidir). (...) Sûfîler yolculuğun böyle başlayacağını kabul etseler bile neticede işin değişeceğini ve insanın hakiki uyanışının ikinci durumda gerçekleşeceğini gösterdiler. İkinciye kıyasla birinci uyanış (seyr ilalllah) uyku esnasında uyandığını rüyada görmek iken esas uyanma ikinci uyanış, yani maksada varınca gerçekleşen uyanmadır (seyr fillah ve seyr anillah). Bu kez "...den - ...e" şeklinde başlayan yolculuk her yerde, her zamanda ve her işte tecelli eden Allah anlayışıyla yeni bir noktaya taşınır ki esas hayret budur." (s.142-143)

"Yolculukta terakki nefsin terk edilmesidir. Terk esnasında insanın kanaatleri, tasavvurları, alışkanlıkları ve iddiaları zorunlu olarak değişir; nihayetinde ortada bütün kanaatlerin ve alışkanlıkların bileşimi olan taşıyıcı nefs kalmamıştır ve bütünüyle silinmiştir (fena). Nefsin silinme ve 'adem' haline -paradoksal bir şekilde- kemal denilir. Bu kez insan Allah'ı kâmil nefse göre tanıyacaktır ki kâmil nefs fenaya ermiş nefistir. Bu ikinci bilgi "Allah'ı Allah ile veya O'na göre tanımak" demektir. İki tanıma arasındaki fark, iki hayret arasındaki farkı ortaya çıkartır. (...) Artık gerçek özne Allah'tır. İnsanı hayrete düşüren bu beklenmeyen durumdur. (:..) Yunus'un hayret halinde konuşmuş olduğunu düşünürsek, şiirin yolculuk içindeki bir sûfînin şiiri değil, yolculuğu ikmal etmiş ve seyr anillah ile âleme dönen bir sûfînin şiiri olduğunu düşünebiliriz." (s.143-144)

amazon.com.tr'deki Bunuokudunmu dükkanından satın almak için tıklayın.

Yorumlar

Yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir.

Esere İlişkin Diğer Alıntılar


Baskı Yılı: 2015
Alıntı Sayfası: 111
ISBN: 978-605-5215-84-2

Evvel kadimden geldim yer gök yaratılmazdan
Arş kürsü levh ü kalem hiç dahi anılmazdan

Bu beyit insanın hakikatei bakımından ilk olmasıyla âlemde zuhur eden son varlık olması arasındaki ilişkiyi anlatır. Vahdet-i vücûdu benimseyen sûfîler, bu tezada büyük önem vermiş, ilk olmak ile son zuhur etmek arasındaki ilişkileri izah etmişle ...

Devamı Facebook Twitter Google+ Pinterest
Baskı Yılı: 2015
Alıntı Sayfası: 166-167
ISBN: 978-605-5215-84-2

Tasavvufun bu tavrı modernleşmeyle birlikte devam ederek, tarikatlar aracılığıyla günümüze kadar devam edegelmiştir. Bu itibarla tasavvufta ortaya çıkan zahitlik ve tevekkül anlayışının, İslam toplumunun geri kalmışlığının sebebi olduğu hakkındaki eleştiriler en azından tasavvuf teorisiyle çelişik sayılabilir. Tasavvuf geçmişte ve günümüzde bir ...

Devamı Facebook Twitter Google+ Pinterest
Baskı Yılı: 2015
Alıntı Sayfası: 169
ISBN: 978-605-5215-84-2

Hiç kuşkusuz aşk da önce bir insani duygu şeklinde başlar, lakin bütün öteki düşüncelerin duygulardan tecerrüt etmesi gibi tecerrüt eder ve insanı aşan bir anlama doğru evrilir. Sadece aşk değil! İnsanın her soyut düşüncesi böyle bir yol takip eder. Çağımızda tasavvuf metinlerini la-dinî metinler haline getirebilmek için önce metinlerin 'aşk' me ...

Devamı Facebook Twitter Google+ Pinterest
Baskı Yılı: 2015
Alıntı Sayfası: 170
ISBN: 978-605-5215-84-2

Şöyle bir soru sorabiliriz: Aşk bir terimdir, daha doğrusu bir duygunun veya halin ismidir. Acaba bir isim olarak aşk neyin alameti ve neyin perdesidir? Böyle soruyoruz, çünkü bir isim bize bilgi verirken aynı zamanda başka bir şeyi de perdeler. Başka bir ifadeyle bize neyi öğretir, neyi saklar gözümüzden? Sûfilerin bu kavramla neyi kastettikler ...

Devamı Facebook Twitter Google+ Pinterest
Baskı Yılı: 2015
Alıntı Sayfası: 172-173
ISBN: 978-605-5215-84-2

Platon "Bilgisizlik kötülüktür" derken bilgiyle eylem arasında zorunlu irtibat kurmuş, ancak buradan 'seçkinci' bir bilgi görüşü inşa edebilmişti. Dinler ise vicdan, irade gibi insanın eyleminde belirleyici başka amillere atıf yaparak Platon'un düşüncesinde bilginin mukabili olan iman ile amel arasındaki ilişkiyi zorunlu saymayarak, günaha 'imka ...

Devamı Facebook Twitter Google+ Pinterest
Baskı Yılı: 2015
Alıntı Sayfası: 199
ISBN: 978-605-5215-84-2

Hz. Peygamber'in semavi yolculuğu anlamına gelen miraç, Müslümanların pek çok yönden ele aldıkları bir mesele olsa bile, sûfîler için evvelemirde insan-Allah ilişkisini izah eden bir mesele olarak tasavvur edilmiştir. Özellikle afak-enfüs kavramlarıyla izah edilen Allah'a yolculuk en iyi ifadesini miraçta bulur. Bu itibarla miraç bir kısmı afakt ...

Devamı Facebook Twitter Google+ Pinterest
Baskı Yılı: 2015
Alıntı Sayfası: 218
ISBN: 978-605-5215-84-2

Asr-ı saadetin 'cahiliye' asrı dediği devri nasıl gördüğünü anlamak bütün asırlar arasında İslam'ın ne yaptığını anlamamız bakımından kayda değerdir. İslam için esas mesele Allah'a imandı. Her şeyin merkezinde Allah'a iman vardı ve bu iman hayatın maksadıydı. İlk ayet-i kerimede dile getirilen "Yaratan Rabbinin adıyla oku" düsturu tam da bunu an ...

Devamı Facebook Twitter Google+ Pinterest
Baskı Yılı: 2015
Alıntı Sayfası: 235-236
ISBN: 978-605-5215-84-2

"Ölmeden önce ölmenin timsali" Hızır, sûfîlerin menkıbelerinde sıkça atıf yaptıkları biridir. İbnü'l Arabî'nin "Hızır nasıl Hızır oldu?" sorusuna verdiği cevap tasavvufun nasıl bir hizmet ve iş ahlâkı geliştirdiğini anlamamızı sağlayacak bir cevap olduğu kadar tasavvufun herhangi bir meseleyi 'pratik' bir gayeyle ele alışını da gösterir. Bu ceva ...

Devamı Facebook Twitter Google+ Pinterest