"Ölmeden önce ölmenin timsali" Hızır, sûfîlerin menkıbelerinde sıkça atıf yaptıkları biridir. İbnü'l Arabî'nin "Hızır nasıl Hızır oldu?" sorusuna verdiği cevap tasavvufun nasıl bir hizmet ve iş ahlâkı geliştirdiğini anlamamızı sağlayacak bir cevap olduğu kadar tasavvufun herhangi bir meseleyi 'pratik' bir gayeyle ele alışını da gösterir. Bu cevapta bir sûfî tarafından Hızır'ın veya bir velinin veya bir peygamberin ancak ahlakı örnek alınacak biri olarak görüldüğüne tanık oluruz. İbnü'l Arabî, Hızır'ın hayatı ve ab-ı hayata ulaşması hakkında şunları söyler: "Hızır bir orduda askerdi. Ordunun suya ihtiyacı olmuş, yoldaki tehlikeler nedeniyle kimse gitmek istemez. Hızır tehlikeyi göze alarak su aramaya gider ve en nihayetinde ulaştığı su ab-ı hayat olur." İbnü'l Arabî'nin meseleyi daha belirgin hale getirmek üzere ardından söyledikleri de önemlidir. "Hızır geri döndüğünde durumu arkadaşlarına bildirir. Bunun üzerine herkes bu kez suyu elde etmek üzere yola çıkar, fakat kimse ona ulaşamaz. Çünkü herkes -bir başkası için değil- kendisi için ve bencilce suyu aramış, fakat sadece insana hizmet etmek üzere yola çıkan Hızır ab-ı hayatı bulabilmiştir. Yani ölümsüzlük suyuna ulaşmak, tek gayesi Hakk'ın kullarına hizmet etmek olan kimseye nasip olmuştur." İbnü'l Arabî bu görüşünü pekiştrimek için Hz. Musa ile Hızır arasında bir ilişki kurar. İbnü'l Arabî der ki: "Hz. Musa da ailesine ateş aramak için yola çıktığında vahyi bulmuştu. Yani o da Hakk'a halka hizmet ederek ulaşmıştı!"
Kısaca tasavvuf, hâkim tavrı Hakk'ı bilmeyi ve O'na vuslatı halka hizmete bağlayıp gayesini îsârın ve başkasına yük olmamanın teşkil ettiği çalışmayı ve meslek sahibi olmayı tarikatın esası sayan bir terakki yoludur.