Dünya zamanının kulları İsa nebiden sonra altıncı asrın son çeyreğinde elenmeye hazırlanıyor... Dünya mekânının coğrafyasında henüz üç kıta, üç kıtada cemad, nebat ve hayvanlar hüküm sürüyor. Zikretmeye değecekse, bir de hayvandan farksız hâle gelmiş insanlar. Ne dostum İbrahim'den bir ıtır, ne Musa'dan bir ses, ne İsa'dan bir nefes!.. Onca elçi, onca güzel çağlardan sonra sıfıra dönen insanlık ve hafakanları bastıran hafakanlar... Her şey nasıl da kaybolup gitmiş ve her şey nasıl da bir yenilgiye muhtaç! O yenileyici ki bütün zamanları alt alta yazıp toplayacak ve sonra yekûnundan bir hayat kuracak... O yenileyici ki bütün yenilenenlerin üzerinde bir "mutlak yeni" inşa edecek...
Esere İlişkin Diğer Alıntılar
Bülbülün Kırk Şarkısı
İskender Pala
İbrahim'i son gördüğüm yerdeyim. Eşi Hacer ile oğlu İsmail'i yerleştirdiği, hani şu "ziraat yapılmayan vadi"de. Gülü beklemek, açtığında yanında olmak, hayatını kademe kademe, merhale merhale takip etmek, neşidelerim ve naatlarımla onu kırk defa övüp insanlara anlatmak, anlamayacak olanları da "Bakın işte açtı, kâinatın gülü açtı, güzelliğini gö ...
Bülbülün Kırk Şarkısı
İskender Pala
Bebeği doğdu doğacaktı ve babasının bir kez olsun onu göremeyecek, koklayamayacak olması Âmine'nin yüreğine bir hançer gibi saplanıyordu. Üstelik kabri ta Yesrib'de idi. Doğumdan sonra bebeği kucağına veremeyecekti ama kabrine olsun götürüp doğumunu bildirmek isterdi. Ona benzeyeceğinden adı gibi emindi. Zaten tekmelemelerine bakılırsa erkekti. ...
Bülbülün Kırk Şarkısı
İskender Pala
Üzüntü üstüne üzüntü, gözyaşı üstüne gözyaşı... Ebû Tâlib'in acısı henüz soğumamış iken, taze toprak kokusu henüz gülümün dimağındayken acı tatlı günleri paylaştığı, çocuklarının annesi, hayat arkadaşı ve iman yoldaşı Hatice de yatağa düşmüş, kuşça canı çırpınmaya başlamıştı. Gülüm ellisine yaklaşmıştı ve yirmi beş yıllık eşi Hatice ahiret yolcu ...
Bülbülün Kırk Şarkısı
İskender Pala
Zülhuleyfe'den sonra kalabalık arttıkça arttı. Bütün ırmaklar büyük bir nehrin yatağına koşar gibi mümünler akıp akıp geldiler ve çölün sıcağını gönül serinliğine çevirdiler. Silahları yoktu ama dillerinde tekbirleri vardı. Mücadeleler ve korkular geride kalmış, gönüller şâd ve gözler yaşlıydı. Sefer meşekkati had safhada ama ruhlar huzurluydu. ...