Vahdet-i vücûd, tefekkürle anlaşılacak bir inanç değildir. Bu hâl, zevk ve vicdanla ilgili olup tevhîd makâmları yaşanılmadan anlaşılmaz. İslam mutasavvıfları tevhîd makâmlarının dört aşamada zevken idrâk edileceğini belirtmişlerdir. Bu makâmlar "isimler tevhîdi, fiiller tevhîdi, sıfatlar tevhîdi, zât tevhîdi" şeklinde adlandırılmaktadır. Bütün bu zevkî makâmlar, Yûnus Emre tarafından da benimsenmiş ve şiirlerinde dağınık bir şekilde işlenmiştir. Yûnus, kelime-i tevhîdi dile getirmekten gayenin esasen Hakk'ın birliğini anlamak ve zât tevhîdini yaşamak olduğunu, Cenâb-ı Hakk'ı seven gerçek âşıkların bunun için çalışması gerektiğini belirtir. Vahdeti anlayan kişi, alemde gözümüze takılan paradoks tecellîleri gönlünde sindirerek sen-ben demeği terk eder, "O" der! Böylece Hakk'ı gerçek sevenler, "ben"den, "sen"e; "sen"den "O"na yükselecek, sonra bunların hepsini cem'ederek içinde kendinin de bulunduğu ahadiyyet deryâsında kaybolacaktır. Bu birlik deryâsında fert cemâatle, cemâat fert ile aynîleşecek ve ortaya "Biz deryâsı" çıkacaktır. Burada soyut bir kavram olarak ifade edilen "biz", kesreti vahdette; vahdeti kesrette yaşayanların bulunduğu yerdir. İleride belirteceğimiz gibi Yûnus'taki varlık ve toplum sevgisi, kendini toplumda seyretme, kendini yetmiş iki millet ile bir görme, ayruksu bakmama, öteki, beriki diye ayırmama ve kendi ve başkası gibi kavramları lûgatından çıkarma hâli, vahdeti kesrette yaşamayla ilgilidir. Sıradan, eğreti, temelsiz, aklî, yaşanmamış ve sun'î bir sevgi değildir. Bu Muhammedî bir sevgi olup ilâhî rahmetin insandaki tecellîsiyle alakalıdır:
Birlik diyenin katında sen-ben demek hiç yok durur
Yûnus dilin sen yumşatdın bu tevhidi eyitmeğe
*
Niçe yıllar biz anda cem' idik cân kânında
Hakîkat âleminde marifet söyler iken
*
Bizi biz koyalım anlar biz olalım
Birliği duyanlar ikilik koyalar
*
Adımız miskîndir bizim düşmânımız kimdir bizim
Biz kimseye kin tutmazız kamu âlem yârdır bize
*
Birliktedir varımız biz bir olduk kamumuz
İkilik söylemeğe komaz lisânımızı
Fiiller tevhîdini yaşayan Hak âşıkı, "Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı." (Enfal/17) sırrından haberdârdır. O zerreden kürreye bütün varlıkta faaliyet gösteren kudreti bilir. Fâili tanıyan kişi, gerçekten "hayır ve şerrin, kahır ve lütfun Allah'tan olduğunu" anlar ve şöyle der:
Yürür isem önümdesin söyler isem dilimdesin
Oturursamyanımdasın ayrukda ne bâzârım var
*
Diyen ol işiden ol gören ol gösteren ol
Her sözü söyleyen ol s^ret vân menzilidir
*
Yûnus sen beni gider her ne eder dost eder
Aczini bil ebsem ol var aşk rengine boyan