Cabir b. Abdullah'tan Hz. Peygamber'in (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. "Adamın birisi ayağa kalkmış ve iki rekât fecir namazı kılmıştır. Birinci rekâtında Kâfirun suresini okumuştu. Okumayı tamamlayınca, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Bu adam rabbini bilen bir kimsedir.'
İkinci rekâtta ise İhlas suresini okumuş; okumasını tamamlayınca Hz. Peygamber 'Bu adam, rabbine iman eden bir kimsedir' buyurmuştur."
Hadisin Sırrı ve Manalarının İzahı
Bilinmelidir ki:
Marifetin çeşitli dereceleri vardır. Bunların bazıları diğerlerinden üstündür.
Birinci çeşit marifet şeriattadır. Hz. Peygamber devrinde Hak, itikat yönünden Arapların taptıkları putlardan, yıldızlardan, vb. batıl ilahlardan ayırt edilmiştir. Kafirun suresi, bu tür ayrımı ifade etmektedir.
Bunun için Hz. Peygamber Hristiyan cariyeye "Allah Teâlâ nerededir?" diye sorduğu soruya, cariyenin göğü işaret ederek verdiği cevaptan memnun kalmıştır. Bunun ardından Hz. Peygamber cariyeye ben kimim diye sormuş, kadın da kendisinin Hz. Peygamber olduğunu bildiğini ifade eden bir işaret ile cevap vermiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber cariyenin efendisine "Bu kadın mümindir, onu azat et" diye emretmiştir.
Benzer bir mana, Muaz hadisinde de zikredilmiştir. Hz. Peygamber Muaz'ı Yemen'e görevli olarak gönderirken kendisine şöyle demiştir: "Sen, Ehl-i kitabın yanına gidiyorsun. Onları ilk davet edeceğin şey, Allah Teâlâ'nın birliği ve benim peygamberliğime şahitlik etmeleridir. Allah'ı bildiklerinde [marifet] ise üzerlerine gece gündüz vakitlerinde farz kılınan beş vakit namazı bildir."
Böylece bu iki şahitliği kabul etmek marifet diye isimlendirilmiştir. Buradaki marifet, Hakk'ın vahdaniyet özelliğiyle birlenmesi ve Arapların Uluhiyet'te kendisine ortak koştukları şeylerden temyiz edilmesidir.
Adam namazında "De ki Allah birdir [ehad] ve sameddir" ayetini okuduğunda Hz. Peygamber'in "Bu adam, Rabbine iman eden birisidir" buyurmasındaki sır şudur: Ehad [Bir] lafzı, Hakk'ın sayısal mertebelerinin tenzihinin en üst mertebesini ifade etmek için vazedilmiştir. Bunun için muhakkikler, şu konuda kesin olarak görüş birliğine varmışlardır: Mutlak birlik [ahadiyet] mertebesinde tecelli imkânsızdır.
Çünkü mutlak birliği yönünden Hak ile herhangi bir şey arasında hiçbir noktada bir ilişki ve irtibat söz konusu olamaz. Bu mertebede Hakk'ın bilinmez zâtı, isim, sıfat, vasıf, hüküm ve ilim ile nitelenemez. Hakk'ın bütün bunlardan mutlak olması gerekir. Bunlardan birinin Hakk'a izafe edilmesi itibar, mertebe ve cihet taakkulu ile gerçekleşir.
Bütün itibarların ortadan kalkması gerektiği için, bütün bu ilişkiler ve izafetler düşmüştür. Bu mertebede sadece Hakk'ın kendisini bildiği ve bizim ise O'nu bilemediğimiz için kendisinden bildirdiği şeyi tasdik etmemiz söz konusudur.
İşte "De ki: Allah Teâlâ birdir" ayetini okuyan kişi hakkında, Hz. Peygamber'in söylediği Bu adam Rabbine iman etmiş bir insandır sözünün manası budur.